Konu taşıdığımız kilolar olduğunda, tedaviyi benimseyebilmek için önce bunun nedenini bulmalıyız. Problemin (fazla kilolar) sadece bilinen belirtilerine değinen hiçbir program, gerçek bir çözüm üretemez. Bunu, kökünü almadan yabani bir otu koparmak gibi düşünün, işte bu noktada, obezitenin nedeni her zaman yanlış anlaşılmıştır. Sürekli kökleri çıkarıyoruz ama, hiçbirimiz bahçeden temizlemek istediğimiz yabani otla bağlantı kuramıyoruz!.. Sonuç olarak da hem yabani otlarımız hâlâ duruyor hem de çiçeklerimiz ve bitkilerimiz acı çekiyor.
Aşırı kilolu olmanın yağlarla bir ilgisi yoktur. Son yirmi yıldır düşük yağ oranına sahip olan her şeye odaklanmış durumdayız ve geldiğimiz yere bir bakın. Konunun kalorilerle, karbonhidratlarla veya kolesterolle de bir ilgisi yok. Toplu olarak, bunların her birini denedik ama önceden olduğumuzdan da daha şişmanız.
Sorunun kalbinde yatanı bulana kadar da bu hiç değişmeyecek: Asit. Vücut, klasik yemek alışkanlığının yarattığı aşırı asit üretimine karşı bir koruma olarak yağ depolar. Bu asitlerin bir kısmı, bağırsaklar, idrar ve terleme yoluyla dışarı atılır ama geri kalanlar da nötr hale getirilmelidir. Vücuttaki asit fazlası, dokuların ve organlardaki hücrelerin zarar görmesine neden olur – tıpkı, asitli biftek soslarının eti yumuşatması gibi. Hücrelerdeki bozulma, vücudu kendini koruma haline iter; yemekleri ve vücut yağlarını ümitsiz bir şekilde, kendini korumak için kullanır, sonucu ne olursa olsun. Yağlar asitleri yakalayabilir ve bazen de vücuttan atılmalarını sağlayabilir. Ama, öncelikle bu asitleri depolamak için kullanılır. Herhangi bir plastik cerraha sorun: Hastalarından aldıkları yağlar, içlerinde var olan asit nedeniyle kahverengi veya siyahtır. (Plastik cerrah olan bir arkadaşımız analiz etmemiz için hastalarından aldığı yağ örneklerini bize gönderdi; laboratuvar raporu yağların gerçekten de asit ile dolu olduğunu gösterdi.) Kısa vadeli düşündüğümüzde, bu iyi bir haber: Vücudunuz, bu asitlerin yaratacağı zarardan kendini koruyor. Kötü haber ise: Uzun vadede, bu yağ/asit birikimi bir sürü sağlık problemine neden oluyor.
Vücuttaki aşırı asitleşme dengesizlik, aşırı kilo ve hastalık döngüsünü harekete geçiriyor. Hepimizin ilgilendiği sadece belirtiler; ama bunların nedenini daha yeni anlamaya başlıyoruz. Vücuttaki asit fazlası kandaki oksijeni azaltır ve oksijen azalırsa metabolizma yavaşlar. Yemekler daha yavaş sindirilir, kilo alma ve enerji eksikliği başlar ve daha da kötüsü besinlerin mayalanmasına (çürüme!) sebep olur. Mayalanma, vücut genelinde iltihap, mantar ve küf oluşumuna sebep olur. Bunların hepsi canlı organizmalardır ve yemek ihtiyacı duyarlar; asidik bir oluşum içine girdiklerinde sizin besinlerinizden beslenirler ve yediğiniz her şeyin kimyasal ve mekanik emilimini %50 oranında azaltırlar. Beslendikleri için atık madde de üretirler ve ekzotoksin ve mantar zehiri dediğimiz bu atık maddeler, hücreler için çok zararlı olabilir. (Daha önce yazdığımız pH Mucizesi adındaki kitap, bakterilerle birlikte, bu tür organizmaların da asidik vücutlarıyla nasıl saldırdıklarını ve verdiği zararları detaylı bir şekilde anlatıyor.) Yeterli beslenme olmadan vücudunuz doku yapamaz, enzim, hormon veya hücre enerjisi ve organ faaliyeti için gerekli diğer yüzlerce kimyasal bileşeni üretemez. Bu durumda yemeklerimiz, enerji üretmek yerine vücudumuzda bozulmuş bir şekilde kalır ve daha çok asitlenmeye yol açar bu kötü bir döngüdür. Ve sonuç, yorgunluk ve hastalığın yanında, istenmeyen kilolardır.
Son satır: Aşırı kilolu değilsiniz, aşırı asidiksiniz. Yağlarınız aslında hayatınızı kurtarıyor. Yağlarınız hücreleri, dokuları, organlarınızı asitlerden korumasaydı, ölmüş olurdunuz. (Yine aynı şekilde, aşırı kilo ile bağlantılı kolesterolün de size bir faydası var: oluşan tabaka, arterlerinizi, içlerinde delikler açabilecek asitlerden koruyor.) Yağlarınıza minnettar olmalısınız! Yine de bu, o yağlarla birlikte yaşamalısınız anlamına gelmiyor. Onların neden biriktiğini anlamadığınız sürece, engellemek için de bir şey yapamazsınız ve bu durumda o yağlara ihtiyacınız var demektir.