Uzmanlar obeziteyle savaşın sadece yemeklerle değil hareketle sağlanabileceğini tavsiye etti.
Obezite, temel olarak vücut yağ oranının artmasına bağlı oluşan, davranış, endokrin ve metabolik değişikliklere karakterize kompleks bir hastalıktır. Obezitenin oluşumunda enerji alımındaki dengesizlikleri ileri süren teoriler, genellikle açlık, tokluk ve iştahı etkileyen teorilerdir. Obezite yönetimiyle ilgili olarak yıllardır birçok araştırma yapılmıştır. Artık ağırlık kaybına odaklanmak yerine, kaybedilen ağırlığın korunması üzerine daha çok çalışma yapılmaktadır.
Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nden beslenme ve diyet uzmanı Tuba Kayan Tapan günümüzde yaşam tarzı değişikliklerinin zayıflama programlarının zorunlu bir parçası olduğu vurguluyor.
Önemli olan kaybedilen ağırlığı korumak
Fiziksel aktivite sadece ağırlık kaybının sağlanmasında değil, kaybedilen ağırlığın korunmasında da önemli olduğu fark edilmiştir.
Obezite tedavisi ve yönetiminde amaç, sadece kilo kaybı sağlanması olmamalıdır. Ağırlık kaybıyla beraber, sağlığın geliştirilmesi ve sağlık risklerinin azaltılması da oldukça önemlidir. Ağırlık yönetimine odaklanmak gerekmektedir. Obezitenin derecesi ve tipine bağlı olarak, bireyin yaşına, yaşam şekline göre değişik düzeylerde ağırlık kaybı sağlanması, neredeyse imkansız olan kilo hedefine sağlıksız koşullarda ulaşmaktan çok daha iyidir.
Orta düzeyde kilo kaybı ve bunun korunması, hızlıca fazla ağırlık kaybedip, tekrar geri almaktan daha başarılı bir durumdur.
Peki enerjiyi nasıl harcayacağız?
Besin alımının azaltılması veya enerji harcamasının arttırılması ile enerji açığı oluşturulduğunda ağırlık kaybı sağlandığı kesindir. Başarması, uygulanması zor, gerçekçi olmayan ağırlık kaybı yöntemlerini önermek yerine, sağlıklı ağırlığa ulaşmaya, hastalık risklerini azaltmaya ve sağlıklı yaşam biçimi oluşturmaya yönelik diyet önerileri getirilmelidir.
Kısa sürede hızlı ağırlık kaybını hedefleyen düşük kalorili diyetler ile bilimsel olmayan popüler diyetler, çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Çok düşük kalorili diyetler kısa sürede etkili olabilir ancak, uzun dönemde vücut kas kütle kaybına, vitamin, mineral ve elektrolit kaybına neden olmaktadır.
Düzenli beslenme alışkanlığı olmayan bireyler için, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi ağırlık kaybının sağlanmasında ilk adımdır.
Temel amaç asla ağırlık kaybı değildir!
Obezite tedavisinde hiçbir zaman temel amaç, ağırlık kaybı olmamalıdır. Ağırlık kaybıyla beraber eğe kan değerleri yüksekse; kan basıncı, insülin direnci, trigliseritlerin ve LDL kolesterolün düşürülmesi de amaçlanmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere; uluslararası pek çok kuruluş, obezitenin ve kronik hastalıkların önlenmesinde, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının yerleştirilmesi ve hareketli yaşam biçiminin benimsenmesini önermektedir.
Şeker ve şekerli besinlerin tüketimi azaltılmalı, yerine, sebze-meyve, tam tahıllılar, kuru baklagillerin tüketimi arttırılmalıdır.
Kalsiyum alımı vücut yağ kütlesini etkilemektedir. Süt ve süt ürünlerinin arttırılması, vücut ağırlığı ve yağ dokusu azaltmada etkindir.
Posalı besinlerin enerji içerikleri düşük olup, çiğneme süresi uzun olduğundan, yemek yeme zamanını uzatır. Mide boşalma hızını yavaşlatır ve böylece daha az besin alınmasını sağlar.
Yüksek tuz alımı önlenmelidir. Fazla tüketilen tuz; obeziteyle beraber, hipertansiyon ve insülin direncini tetiklemektedir. Beslenme rehberleri, günlük 6 gr tuzu aşılmaması gerektiğini önermektedir.
Vücuttaki metabolizma atıklarının atılması için yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. Günlük en az 2-3 litre sıvı tüketilmelidir. Sıvı tüketimi amacıyla, şeker ilave edilmiş gazlı içecekler ve meyve sularında kaçınılmalıdır.
Obezite tedavisinde davranış değişikliğinde amaç; yaşam boyu sürecek davranış değişikliğini oluşturmak ve böylece ağırlık kaybının korunmasını sağlamaktır.