Günümüz toplumlarında gençlerin durumu incelenince ortaya sağlıksız ve dengesiz bir tablo çıkar: Kararsızlık, güvensizlik, endişe, sinirlilik, ani tepkiler, coşku, öfke, fevri ve düşüncesiz davranışlar, kolayca sevinip kolayca üzüntüye kapılma, içe kapanma, egoistlik.
Gençlik dönemi benlik algısının ön plana çıktığı bir dönemdir. Genç insan kimi zaman kendisinin hiçbir değeri olmadığını, sıradan bir insan olduğunu, kimi zamansa üstün bir kişilik olduğunu düşünür. En önemli konusu ve düşüncesi kendisidir. Düşünceleri çoğunlukla kendi merkezlidir. Bu dönemde dengeli kişilik anlamına gelen, duygu-düşünce-davranış uyumu verimli biçimde ortaya konamayabilir.
Gençlerin bir kısmı bu dönemde düşler kurar, hayallere dalar; kendini büyük işler başaran biri, keşifler yapan bir bilim adamı, hayran kitleleri olan bir sinema oyuncusu veya sporcu, insanların yaşamını kurtaran çok başarılı bir doktor, büyük bir devlet adamı veya star olarak hayal edebilir.
Aileler,açısından bakıldığında da durum endişe vericidir: Ebeveynlerin çoğu, çocukları büyüdükçe beliren terslenmelere,kaprislere ve öfke nöbetlerine bir anlam veremezler. Artık çocukları hiçbir şeyi beğenmemekte, arkadaşça yaklaşımlarına bile ters karşılık vermekte, her şeye aşırı ve sert tepki göstermektedir. Bazı anne babalar ise en sempatik yaklaşıma bile sırtını dönen, sert tavır gördüğünde ise daha da çıldıran gence nasıl davranacaklarını şaşırır, ne yapmaları gerektiğini bilemezler.
Yeni yetişen gencin kendilerine cephe aldığını hatta öfke duyduğunu hisseden anne babalar bundan tedirgin olurlar. Tüm girişimleri olumsuz sonuçlanır. Bunun devamında genç ile anne baba arasındaki bağlantı kopar ve karşılıklı kavga ve tartışmalar başlar.
Genç insanın söz dinlemeyişleri, asi tavırları anne babayı çaresiz duruma sokar. Kimi zaman öfkeyle kapıyı çarpıp çıkan genç, daha aradan fazla bir zaman geçmeden hiçbir şey olmamış gibi neşesi yerinde olarak eve dönebilir. Annesinden kendisine sevdiği yemeği hazırlamasını isteyip, küçük kardeşine espriler yapabilir. Bunlar elbette ki çok dengeli tavırlar değildir. Odasına kapanıp müziğin sesini sonuna kadar açar. Daha 10 dakika önce kapının önünde ayrıldığı arkadaşıyla telefonda bir saate yakın konuşur. Başka bir zaman televizyon seyrederken ertesi günkü sınavı kendisine hatırlatılınca kendisinin bunu zaten bildiğini ve dersine çalışıp bitirdiğini söyler. Fakat bu uyarıya çok tepkili olduğu bellidir.
Annesinden babasından öğrenecek bir şeyi olmadığı kanısındadır. Dahası her fırsatta annesini babasını tenkit eder. Onları kendi deyimiyle eski veya geri kafalı bulur, zevkleriyle alay eder. “Bana böyle diyorsunuz ama ona bakılırsa siz de şöyle yapıyorsunuz” mantığını sürekli dile getirir. Saygıdan, hürmetten uzak, düşüncesizce sözler sarf eder. Kimi zaman da sırf onları kızdırmak ve inat amaçlı sözler ortaya atar. Örneğin, belki yapacağından değildir ama bir yerden sonra okulu bırakacağını, arkadaşlarıyla müzik grubu kuracağını söyler. Veya babasının siyasi görüşlerine muhalif görüşleri savunur, hararetle tartışır, hiç ilgisi olmadığı halde, tutmadığı partiyi tutar gibi görünür. Farklı bir görüşü savunması elbette yanlış değildir, yanlış olan bunu yapma amacıdır. Tamamen terslik yapmak ve inatlaşmak için böyle bir tavra girer.
Bazen gençlerin bu tavırları yalnızca ailelerine yöneliktir. Gencin dışarıda son derece çekingen ve mahcup bir tavır içinde olup, evde bu kadar ters, sinirli ve tepkili olması ebeveyni şaşırtır. Hatta çevrelerinden gençle ilgili olumlu sözler duyduklarında ailesinin bu şaşkınlığı daha da artar.
Gençler ebeveynlerine, arkadaşlarının veya tanıdıklarının anne babasını örnek gösterirler, onların tutumundan memnun olmadıklarını söyleyip, yakınırlar. Özellikle eve arkadaşları geldiğinde böyle bir tavır içine girer, annelerinin veya babalarının yanlarına gelmesine kızarlar. Ebeveynleri arkadaşlarına sevecen bile davransa, gidince hemen onlara çıkışırlar. Bazıları evde istenmediklerini düşünür ve bir an önce ayrı bir evde yaşamanın hayalini kurarlar. Kendisinin eleştiriye tahammülü yoktur ama anne babasını acımasızca eleştirir. Onların yaptıkları her şeyi olumsuz algılar ve kısıtlamalarını abartılı değerlendirir. Sürekli haksızlığa uğradığını, kimsenin kendisini anlamadığını düşünür. Bu dönemde arkadaş seçimine karışıldığı takdirde ciddi çatışmalar yaşanır. Bu anlatılanlardan da anlaşıldığı üzere bu dönemde genelde gençler çok sorunlu bir yapı sergilerler.
Psikolog Orhan Gümüşel 12-21 yaşlar arası kabul edilen bu gençlik döneminde ortaya çıkabilecek sorunları şöyle sıralamaktadır
• Tik ve kaygı bozuklukları (Strese bağlı, şiddetlenerek veya hafifleyerek aynı belirtilerle devam edebilir)
• Korkular, ayrılma kaygısı (Bunlar yetişkinlikte bağımlı kişilik, depresyon, panik bozukluk ve obsesif-kompülsif bozukluk tabloları şeklinde ortaya çıkabilir)
• Zeka geriliği veya özel öğrenme bozuklukları gibi rahatsızlıkların yansımaları ya da belirtileri olarak ortaya çıkabilecek sorunlar; ketlenme, içe kapanma, donukluk ve yavaşlık
• Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu veya çeşitli nedenlere dayalı davranış bozukluğu yaşayan ergenlerde; saldırgan davranışlar, öfke kontrolünde sorunlar, antisosyal davranış yapılanması ve suça eğilim
• Ergenin yaşam düzenini, kalitesini, zamansız, derinden veya sürekli etkileyebilecek olayların olması da sorunlar doğurabilir (Doğal afetler, aileden birisinin vefatı, taşınma, sakatlanma, uzun süreli sağlık sorunları, ekonomik problemler)
• İçe kapanık ya da saldırgan, lakayt ya da çok hırslı kişilik özelliklerinin öne çıkması, dürtü kontrol sorunları, sosyal ilişkilenmede güçlükler, uyum bozuklukları.
Gençlerin bu ruh hali normal karşılanmalı mıdır ?
Şayet önceki bölümde saydığımız tüm bu özellikler yetişkin bir kişide bir araya gelseydi, tereddüt etmeden o kişinin ruhsal durumunun bozuk olduğunu, uyumsuz bir kişi olduğunu söyleyebilirdik. Ancak gençlik döneminin ruh sağlığı kriterleri yetişkin dönemin kriterlerinden farklı kabul edilmektedir. Bu farklılığın nedeni, ruh sağlığı kavramının gelişme dönemlerine göre belirlenen bir kavram olmasıdır. Bunu bir örnekle açıklayalım: Oyuncak bebeği kırılan üç yaşındaki bir çocuğun ağlaması, kendini yere atıp tepinmesi bu dönem için uzmanlarca doğal karşılanan bir davranıştır. Aynı davranışı bir yetişkinin göstermesi ise ruhsal dengesizlik işaretidir. Benzer şekilde gençlik döneminde sergilenen bazı davranışlar da bu dönem için normal sayılabilmektedir. Dolayısıyla değerlendirme yapılırken bu dönemin ortak özellikleri dikkate alınarak değerlendirme yapılır.
Ancak arkadaşlar biz bu kitapta biraz daha farklı bir değerlendirme yapıp sizlerden, önceki bölümde anlatılan ruh halini normal karşılamamanızı isteyeceğiz. Elbette ki bu ruh hali uzmanlar tarafından ruhsal bir bozukluk olarak nitelendirilmiyor.
Ama anlatılanlardan da anlaşıldığı üzere bunun dengeli, sağlıklı bir görüntü vermediği açık. Şayet siz isterseniz gençlik döneminizi çok dengeli, mantıklı, aklı başında, huzurlu bir ruh haliyle geçirebilir, gençlerde yaygın olarak görülen bu ruh halini hiç yaşamayabilirsiniz.
Dilerseniz bütün bu anlatılan anormallikleri normal kabul edip bunları gençlik döneminin kimlik bunalımına verin ve siz de böyle yaşayın ya da isterseniz gençlik dönemini atlatana kadar beklemek yerine kendiniz için önemli kararlar alın ve bu ruh halini aşarak çok daha üst bir kişiliğe, karaktere, ruh haline ulaşın. Bu konuda da seçim size ait olacak. Biz bu kitapta size ruhunuzu eğitebileceğinizi, zenginleştirebileceğinizi, güçlendirebileceğinizi, ruh sağlığınızı koruyarak dengeli bir insan haline gelebileceğinizi anlatıp bu konuda yol göstermeyi amaçlıyoruz.
Konunun uzmanları bilimsel açıdan gençliğin içinde bulunduğu ruh halini irdelemektedir. Ancak bizim amacımız; sizlere farklı bir bakış açısı, farklı bir yol sunabilmek, böylece bir an önce olgun, dengeli, yetkin bir ruh haline sahip olabilmeniz için yollar göstermektir.