Çizgiler ve kırışıklıklar, yaşlanmanın ilk işaretleri… Zamanla, yerçekimi ve güneş ışınlarının etkisiyle yüzümüze yerleşiyor. Ancak günümüzde çizgilerle yaşamak artık kader olmaktan çıktı. Bunlarla mücadelede elimizdeki en önemli enstrümanlardan biri de dolgu maddeleri oldu.
Sonsuza kadar yaşamak ve genç kalmak mümkün olmasa da modern tıp ve medikal estetiktikte gelinen son nokta, her birimize sağlıklı ve güzel yaşlanmayı vaat ediyor. Yaşlanmanın ilk işaretleri çizgilerdir. Çizgiler ve kırışıklıklar, zamanla, yerçekimi ve güneş ışınlarının etkisiyle, ciltteki kollajen miktarının azalması sonucu ortaya çıkmaya başlıyor. Cildin sıkılığını ve gerginliğini sağlayan temel unsurlardan biri olan kollajen liflerinin üretimi ve yıkımı arasındaki denge, yaşın ilerlemesi ile birlikte yıkım lehine bozuluyor, ciltte sarkma ve kırışıklıklar meydana geliyor. Ancak günümüzde çizgilerle yaşamak artık kader olmaktan çıktı. Bunlarla mücadelede elimizdeki en önemli enstrümanlardan biri de dolgu maddeleri oldu.
KOLLAJEN TAHTTAN İNDİ
Geçmişten günümüze kadar farklı özelliklerde dolgu maddeleri üretilmiş ve kullanılmıştır. Önceleri en yaygın olarak kullanılan dolgu maddesi kollajen enjeksiyonlarıydı. Sığır derisinden elde edilen kollajen, her ne kadar özel ve izole olarak yetiştirilen hayvanlardan sağlanıyor da olsa, ‘deli dana’ hastalığının ortaya çıkışı ile birlikte gözden düştü. Halen kimi hekimlerin tercihi olan kollajenin, hayvansal kaynaklı protein içermesi ve dolayısıyla allerji riski taşıması, uygulama öncesinde, en az iki test yapılmadan kullanılamaması da bu düşüşte rol oynadı. Kollajenin tahtından indirilmesinin ardından, yerine kimyasal yollardan elde edilen ve allerji yapma riski bulunmayan dolgu maddeleri geçti. Kullanılacak dolgu maddesi, genellikle kırışıklıkların derinlik ve durumuna göre değişiyor. Ancak hekimler, uygun dolgu maddesi seçiminde şu beş unsuru göz önünde bulunduruyorlar: Biokompatibilite, yani enjekte edilen maddenin dokular tarafından kabul edilip reaksiyon görmemesi, allerji riski taşımaması, toksik ve kanserojen potansiyele sahip olmaması, enjeksiyon yerinden başka yakın veya uzak bölgelere göç etmemesi, kaymaması ve etki süresinin uzunluğu. Etki süreleri açısından bakıldığında dolgu maddeleri; 6 ay ile 1 yıl arasında etkiye sahip olan geçici dolgu maddeleri ve ömür boyu erimeyen kalıcı dolgu maddeleri olarak ikiye ayrılıyorlar. Bir de, dolgu maddeleri teknolojisindeki gelişmelerle birlikte, etkisi iki-üç yıl boyunca devam edebilen yarı-kalıcı olarak sınıflanan dolgu maddeleri bulunuyor. Kalıcı ve yarı-kalıcı olanları önümüzdeki haftalarda ayrı bir yazı konusuna bırakarak, bugün, en çok tercih edilen iki dolgu maddesinden, hyalüronik asit ve polilaktik asit (PLA) enjeksiyonlarından bahsetmek istiyorum. Hyalüronik asit; bütün canlı organizmalarda bulunan bir disakkarit yani doğal şekerdir. Derinin dermis tabakası, dokuyu destekleyen kollajen lif kümeleri ile su tutan ve hacim yaratan hyalüronik asit molekülleri içerir. Bu molekülün, organizmada, hücre bölünmesi, eklemlerin kayganlığının sağlaması ve cildi gergin tutması gibi çok önemli görevleri bulunuyor. Göz içi sıvısı, eklem içi sıvısı, derinin yüzde altmışında ve sperm sıvısında hep bu madde bulunuyor. Hyalüronik asit ciltteki kırışıklıkların düzeltilmesi amacıyla enjeksiyon ile uygulanmak üzere jel kıvamında üretiliyor. Bugüne kadar dünyada 30 milyondan fazla insanda güvenle kullanıldığı biliniyor. Hyalüronik asitle uygulama çok kolay. Enjeksiyonlar çok ince uçlu bir iğne ile cildin içine, dermis tabakasına, yapılıyor. İşlemden sonra önemli bir şişlik ve kızarıklılık oluşmuyor ve hasta hemen günlük aktivitelerine dönebiliyor. Dolgu maddelerinin uygulaması iz bırakmıyor ve sonuçları memnuniyet veriyor. Etkileri 4 aydan 1 yıla kadar kadar kalıcı oluyor ve bu sürenin sonunda vücuttan eritilerek atılıyor. Etkinliği azaldıktan veya
kaybolduktan sonra tekrar yaptırmak gerekiyor. Hyaüronik asit, hacminin bin misline ulaşan oranlarda yoğun su tutma, dolayısıyla nem sağlama özelliğinden dolayı kozmetik ürünlerde ve nemlendiricilerde de yaygın olarak kullanılıyor. Hyalüronik asit, özellikle ince kırışıklıklarda ve dudak dolgunlaştırmada tercih ediliyor. Dudak üzerindeki ince çizgiler, burun kenarlarından ağız kenarına uzanan çizgiler (nazolabial kıvrım), ağız kenarındaki çizgiler, alındaki kaş çatma çizgileri ve göz kenarındaki kaz ayağı görünümü oluşturan çizgiler, en iyi sonuçların alındığı bölgelerdir. Üstelik bu maddenin deriyle temasının sebep olduğu uyarı, cildin yenilenmesini sağladığından, yalnızca mekanik etkiyle çöküntünün altını dolduran bir uygulama olmanın ötesine geçerek, bir doku yenileyici olarak kabul görmesine de yol açıyor. Bu amaçla, hyalüronik asidin seyreltik formları da, haftada bir kez olmak üzere beş altı seanslık uygulamalarla cilt gençleştime işlemlerinde kullanılıyor.
YENİ GÖZDE: PLA
Ameliyatlarda kullanılan dikiş ipliğiyle gelen güzellik: Polilaktik asit (PLA) Polilaktik asit, laktik asidin polimerizasyonu ile elde ediliyor. Aslında cerrahi dikiş ipliğinin yapımında kullanılıyor. Yani genel cerrahlar tarafından iç organları dikmek için kullanılan, plastik cerrahlar tarafından yıllardır yararlanılan ipliğin ana maddesi. Vücudun kolaylıkla kabul ettiği bu maddenin etrafı, enjekte edildiği yerde dokular tarafından çepeçevre yabancı bir maddeyle temas etmişçesine sarılıyor, dolayısıyla kolayca özümseniyor. Alerjik reaksiyona yol açmadığı için uygulamadan önce test gerektirmiyor. PLA; çizgi ve kırışıklıkların doldurulmasından çok, deri altı yağ dokusunun, ani ve aşırı kilo kayıpları veya yaşla ve zamanla eksildiği durumlarda, çöken alanları doldurmakta, derin çizgiler ve çukurlarda, yüzün hacminin azaldığı hallerde tercih ediliyor. Yani çizgisel onarımlar yerine alansal dolgu işlemleri için etkili oluyor. Bu şekilde çok daha etkin sonuçlar elde etmek mümkün gözüküyor. Bu noktada, büyük önderimiz Atatürk’ün ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır’ şeklindeki askeri alandaki yenilikçi yaklaşımının, yüzdeki estetik kusurlar düzeltilirken de, belli durumlarda geçerli olduğunu görebiliyoruz. PLA, yüzün tamamına uygulanabiliyor. Bir mini face-lift gibi cildin gerginliğinin sağlanmasında etkili. Bu yöntemde amaç, aslında doldurmaktan çok, cildin destek yapısını yeniden oluşturmak. Çok ince bir şırınga yardımıyla, değişik yüz alanlarında, bir kafes şeklinde, derine enjekte edilerek, o bölgedeki cilt altı dokusunun kendini yenilemesini, normal ve pürüzsüz görünüme kavuşmasını sağlıyor. Zamanla kırışan hatları doldurarak seviyelendirip düzleştiriyor. Ayrıca göz altı çökmelerinde, AIDS ve diğer benzeri hastalıklar sırasında oluşan kilo kaybı ve deri altı yağ dokusu eksilmelerinde, yanak çökmelerinde de hastanın eski görünümüne kavuşmasını mümkün kılıyor. Polilaktik asidin yararları bu kadarla sınırlı değil; el üstündeki kırışıklıkları da düzeltmek suretiyle, el gençleştirmesi işlemlerinde uygulanan tedaviler arasında da sıkça yer buluyor. Tedavi ilk başta 20′şer gün arayla üç uygulama olarak planlanıyor. İlk etkiler bir buçuk, iki ay sonra görülmeye başlıyor. Cildin yavaş yavaş gerilip maksimum seviyeye ulaşması, dört ila altıncı ayın sonunda gerçekleşiyor. Maksimum etki, 1.5-2 yıl boyunca devam ediyor. Cilt altında fibröz doku oluşturduğu için deri altında bir sertlik şeklinde ele gelebiliyor. Ancak bu da zamanla kayboluyor.
SABAH
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=1683&cat=220&dt=2006/10/01