ÇOCUKLUK CİNSELLİĞİ
(CHILDHOOD SEXUALITY)
İnsanoğlunun cinselliği insan ırkı kadar eskidir. Cinsel aktivite içgüdüye bağlı olmasına karşın, cinsel davranışlar politika, ekonomi, tıp, sosyal ve dini görüşlerden etkilenmektedir. ABD’de cinselliğin ifade edilişi, nesillerin değişimi, medyanın şu andaki cinsellik hakkındaki betimlemeleri, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkma (özellikle AIDS), kadınların statülerinin ve rollerinin değişimi, etkin doğum kontrolü ve invitro fertilizasyon gibi tıbbi gelişmelerden etkilenmektedir.
Tarihçe
16. yüzyıl öncesinde Biritinya ve Batı Avrupa’da aile üyeleri, işçiler, ve hizmetçiler bir çatı altında çalışır, yemek yer ve uyurlardı. Çocuklar yetişkinlere göre sosyal olarak alt sınıfta görülürdü. Çocukların aile ekonomisine katkıda bulunmaları beklenir ve yaptıkları hareketlerden hukuki olarak sorumlu tutulurlardı. Çocuklar yetişkinlerin seksüel davranışlarını serbestçe seyreder ve tartışmaları açıkça dinlerlerdi. Mastürbasyon yapar ve diğer çocuklarla cinsel oyunlar oynarlardı. Cinsel gelişim bir problem olarak görülmezdi.
16 yy.-19 yy. arasında aileler işyerlerini yaşadıkları yerlerden ayırmaya başladılar. Tek ve büyük odalar duvarlarla; çalışma, yemek ve yatak odalarına ayrıldı. Cinsel ilişkiler kapalı kapılar arkasında olmaya başladı. Dini etkilerle, belli bir çerçeve haricinde cinsellik günah olarak tanımlandı. Cinsel ilişkiler gittikçe daha gizli hale geldi. Cinsel meseleler yalnızca gizli yerlerde konuşuluyordu. Ebeveynler çocuklarını sade, yalın ve cinsellikten uzak yetiştiriyorlardı. Çocuklara vücutlarını örtmeleri ve cinsel objelere bakmamaları ve dokunmamaları anlatırdı (Elias 1978). Çocuklar vücutlarından utanır (Whitehurst 1971). Bacak, göbek (belly) gibi terimler yerine alttaki organ, alt kısım gibi terimler kullanılırdı (Lockwood 1978).
19. yüzyılda ebeveynler, mastürbasyon yapan çocuklarını korkutmuşlar. Mastürbasyonun deliliğe, laterji, tüberküloz, sfiliz, impotans veya kısırlık, şekil bozukluğu ve epilepsiye yol açtığına inanılırdı. Çocukların bu yolla zevk almalarını engellemek ve zararlardan korumak amacıyla penisin çevresine uygun sivri uçlu halkalar, çelik ve deri kılıflar, elektrik şoklar, ve kasık bandajları geliştirilmişti. Bazı ebeveynler yatarken çocuğun 4 ekstremitesini ayrı ayrı yatağa bağlarlardı. Bütün bu önlemlere rağmen mastürbasyon yapan çocukların penisleri veya klitorisleri, beyaz sıcak demirle koterize edilebiliyordu. Kızlarda inatçı mastürbasyonlarda bistüri veya makasla klitorektomi yaygın bir tedaviydi (Schwartz 1973). Bir çok medeniyetlerde klitoris eksizyonu mastürbasyonun tedavi şekli olarak kullanıldı (Huelsman, 1976).
19. yüzyıl ortalarında edebiyat romantizmi altında çocuklara ve cinselliğe olan tavırlar yumuşamaya başladı. Özgürlükçü iyi eğitilmiş ebeveynler çocukları masum, aseksüel ve korumaya muhtaç varlıklar olarak değerlendirmeye başladılar (Jackson 1993). Çocuklar incinebilir varlıklar olduğundan onların aileleri tarafından tehlikelere karşı korunmalıydı.
20. Yüzyıl
Kayıtlı tarih boyunca ipek mendil, domuz bağırsağı gibi kontrasepsiyonun etkin olmayan formları kullanılmıştır. 18. Ve 19. Yüzyıllarda, 18. ve 19. Yüzyıllarda kontraseptif kullanımı şüpheli ve ahlak dışı sayılıyordu (Jackson 1993). Çoğu kadın gebe kalma korkusu nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınıyordu.
Etkin doğum kontrol metotlarının bulunması kadınların özgürlüğe kavuşmasında büyük katkısı olmuştur (Pickett 1971). Kadınlar hizmetçilik ve çocuk yetiştirme haricinde roller araştırmaya başlamıştır. Kadınlar ev işleri haricinde, dışarıdaki işlerde çalışmaya başladı.
1930-1950’lerde çocuklukta cinsel oyunlara ve mastürbasyona karşı cezalarda anlamlı derecede azalma olmuştur (Wolfenstein 1953). Çocukları cinsel aktivite veya ilgilerinden dolayı cezalandırma veya azarlama yerine uyarma, vazgeçirme ve dikkatini başka alana çekme uygulanmaya başlanmıştır (Finkelhorn 1980). 1950’lerde yeni bir tema ortaya çıktı: ebeveynlerin çocuklarının cinsel ilgileri konusunda endişelenmemeleri gerektiği anlatıldı. Her çocuğun vücudunu araştırması, vücudu hakkında bir şey öğrenmesi tamamen normaldir, bu meraktan öte bir şey değildir. Bazı ebeveynler anormal olmayan cinsel oyunları oynamalarını da kabulleniyordu. Üst sosyoekonomik düzeydeki ebeveynler, erkek çocukların penislerini adlandırmaya başladılar fakat kızların cinsel organlarını isimlendirmeden kaçınılmaya devam edildi.
Şimdiki Durum
1970’lerden 1990’lara kadar, çocuk cinselliği; çocuk cinsel kötüye kullanımı, tecavüz, istenmeyen ergen gebelikleri, homoseksüalite ve AIDS hakkında politik ve sosyal sorunlar nedeniyle artan bir problem olarak görüldü. Bu sorunlar masum çocukları tehlikelerden koruma yönündeydi. Çocuklar , hastalıklar, “yabancı tehlikesi” ve “kötü eller” konusunda uyarıldı. Cinsel aktivite yönündeki olumlu referanslar atlandı ve çocukların cinsel aktivitenin olmaması sağlıklı ve kabul edilebilir sayıldı. Şimdi, seksüel ilgi gösteren çocuklar sapkın veya anormal olarak görülmeye devam edilmektedir.
Seksin çocuklara tehlikeli olduğu anlatılmaktadır, Buna karşın aynı zamanda çocuklar artan tarzda cinsel içerikli karmaşık, iştahlı T.V. programlarına maruz kalmaktadır. Ayrıca cinsel istismar ve tecavüz sahneleri gösterilmektedir. Kablolu ve uydu televizyonları ile bir çok porno filmleri evlerde seyredilir olmaya başlanmış ve günün her anında bu filmlere ulaşılabilir olunmuştur. Verilen bu mesajlar ile ebeveynin verdiği mesajlar arasında doğan bu çelişki çocukların kafalarını karıştırmaktadır.
Çocukların cinsel gelişimi, gelişimin diğer yönleri gibi değerlendirilmeli ve izlenmelidir. Maalesef, bugünkü atmosferde bu mümkün olmamaktadır. Çoğu anne baba çocuklarının cinsellik hakkında soru sormalarını istememektedir. Ebeveynlerin tepkileri nedeniyle, okullar bu konuda araştırmalara izin vermemektedir (Yates 1993). Çocukların cinsellik konusunda kaygıları, yaşantılarının kafalarını karıştırma derecesi veya cinsel kötüye kullanımdan koruma programlarının etkileri çok az anlaşılmıştır. Araştırma çalışmaları büyük ölçüde “ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemleri” ve “erken cinsel deneyimleri olan erişkinlerin anıları” ile sınırlıdır. Bu araştırma sonuçları da yanlış sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin Friedrich ve arkadaşları (1991) ebeveynlerin çocuklarının cinsel davranışlarını gözlemlerine dayalı yaptıkları bir çalışmanın sonucunda çocukların cinsel aktivitelerin 4 yaşından 12 yaşına kadar azalma gösterdiği sonucunu çıkartmışlardır. Bu o yaş çocukların cinsel aktivitelerini kısıtladığı anlamına gelmeyebilir, bu yaş çocukların onay görmeyen davranışların daha farkında olmaları ve seksüel aktivitelerini gizlemedeki büyük becerileriyle basitçe açıklanabilir.
Kültürel Bakışlar
Medeniyet çocuk ve ergenlerin cinsel ilgi ve aktivitelerini engelleme ve yeniden yönlendirme konusunda büyük zaman ve efor göstermiştir. Seksüel aktivitelere karşı yasaklar daha çok kızlara getirilmiştir. (Elwin 1968).
Seksüel gelişim üzerine bakış, büyük ölçüde toplumlarda kullanılan görgü ve metodlara dayanmaktadır. (Ford ve Beach 1951). Marshall ve Suggs (1971), Currier (1981) çeşitli kültürlerde cinselliğe yönelik 4 genel yaklaşım tarif etmektedir:
a. Baskıcı (repressive)
b. Kısıtlayıcı (restrictive)
c. Müsade edici (permissive)
d. Destekleyici (supportive)
Cinselliği baskıcı kültürler: Türkiye vs. Bu tür kültürlerde cinsel aktivitenin tehlikeli olduğuna inanılır. Bekarlık idealdir. Cinsel ifadeler oldukça kısıtlanmıştır. Çocukların cinsel ilgi ve aktiviteleri yasaklanmıştır, formal seks eğitimi yoktur. Cinsel konuların tehlikeli ve kirli olduğu görüşü vardır. Erkek çocuklar erken dönemde kız çocuklarından ayrı tutulur, erotik ilgi ve aktiviteler şiddetle cezalandırılır.
Cinselliği kısıtlayıcı kültürler: Sıklıkla gelişmiş ülkelerde gözlenir. Örnek ABD. Bu kültürlerde seks önemlidir fakat seksüel aktivitenin çıkaracağı sorunlar sebebiyle korkular vardır. Çocukların cinsel ilgileri için cezalandırılmamalarına rağmen, başka yollarla inhibe edilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, tecavüz, ve istenmeyen gebelikler için seks eğitimi vurgulanır.
Cinselliğe müsade edici kültürler: Çoğu cinsel ifade ve davranışlara hoşgörü ve göz yumucu olurlar. Bu tip kültürler Afrika ve okyanus ülkelerinde vardır. Cinsellik; normal, doğal, ve insan varlığının değerli yönü olarak görülür. Buna karşın cinsel aktiviteler için teşvik yoktur. Evlilik öncesi seks yaygındır.
Cinselliği destekleyici kültürler: Erken cinsel deneyimi gelişimin gerekli bir parçası olarak görürler. Bu tür kültür Ekvator Afrika’sında, Güney Asya ve güney Pasifik’te gözlenir. Burada çocukların seksüel duyguları hissetmesi ve aktiviteleri öğrenmesi için ortam sunulur.
Cinselliği müsaade edici ve destekleyici kültürlerde, bebek cinsel organları genellikle açıktadır (çıplaktır), yetişkinlerle cilt-cilt teması sıktır. Bebeklerin bacaklarının iki yana açık olarak taşınması veya tutulması ile çocuklarda direkt olarak genital stimulasyon olur. Bebekler huzursuz olduklarında, yetişkinler, genellikle kadın, onu yatıştırmak için cinsel organlarını uyarabilmektedirler. Bu elle veya oral yolla olmaktadır.
Gadpaille (1978) Çocukların cinsel oyunları yeterince oynamamışsa, daha sonraki cinsel yaşantıları için duygusal olarak hazır olamayacaklarını ileri sürmüştür. Money ve Ehrhardt (1972) ise ergen çiftleşme provalarının yetişkin erotik yeterlilik için gerekli olduğunu ileri sürmüştür. Bu araştırıcılar yasaklama ve cezalandırmanın sonuçları konusunda endişeli olup, daha müsaade edici toplumlarda yetişkin parafililerinin olmayacağına dikkat çekmişlerdir.
Çoğu yetişkin, cinsel oyun oynayan çocuklarının daha ileri gidecekleri ve uygunsuz cinsel aktiviteler gösterecekleri konusunda endişelenirler. Cinsel olarak müsaade edici toplumlardan Kibbutizm’de, cinsel oyunlar yordanabilen gidiş göstermektedir. Bu kültürde Mastürbasyon ve arkadaş oyunları bebeklikte başlar, erken çocuklukta yoğunlaşır, fakat erken okul yıllarında şiddeti oldukça azalır (Shepher 1971). Cinsel konulardan utanma yaklaşık 9-10 yaşlarında gözlenir, aynı zamanda cinsiyetler arası ilişkiler azalır. Bu gerginlik 13-14 yaşlarında kaybolur, sıcak, arkadaşça aseksüel ilişkiler olur.
Bebekler bakım vericileri tarafından sık kucağa alındıkları ve taşındıkları zaman, büyük olasılıkla daha ilgili oldukları ve daha sonraları cinsel olaylara karşı rahat olduklarını ileri sürmüştür (Broude 1976). Broude ve Prescott (1975) fiziksel sevginin (kucaklama, başını okşama vs.) az olduğu çocukların yüksek oranda şiddet gösterdiklerini saptamışlardır. Bebekle bakım verici arasındaki fiziksel temas ABD’de oldukça değişkendir, fakat muhtemelen endüstrileşmemiş ülkelere göre daha azdır. ABD toplumunda son yıllarda bebeğini memesiyle besleyen kadın sayısı armış, bu da fiziksel teması daha artırmıştır. Diğer yandan, ev dışında çalışan kadın sayısında artış vardır, anneler bu sebeple bebeklerinden uzun süreli ayrı kalmakta sıklıkla bebek bakıcılarla kalmaktadır. Bu anneler aynı zamanda ev işleriyle de uğraşmakta, işte olamayan streslerini evde göstermektedirler. Bundan dolayı, çocuklarına şefkat ve fiziksel temasları için az zaman olmaktadır.
Son Zamanlardaki Kültürel Değişiklik
ABD kültüründe son zamanlardaki değişiklikler çocukların cinsel gelişimini etkilemiştir. Aileler sıklıkla çocuklarının omuzlarına aşırı yüksek beklentiler yüklemektedir. Ebeveynler başarılarını artırmak için oldukça müdahaleci ve kısıtlayıcı olabilmektedirler. Başarının aşırı vurgulanması çocuğun kabiliyetlerini bozmaktadır. Bu çocuklar anne babalarının rüyalarını ve narsistik gereksinimlerini yerine getirmek için uğraşırlar, bu amaçların yerine getirilmesi imkansız olduğu zaman, depresyon, madde kötüye kullanımı, yeme bozuklukları ile neticelene bilmektedir. Ebeveyn başarıyı aşırı vurgularsa, çocuğun seksüel gelişimi sıklıkla kısıtlanmış olur. Bu sebeplerle çocuğun seksüel istek, veya diğer zevk almaları için yeterince zaman olmaz. (Yates 1978).
Kültürdeki ikinci büyük değişim bağımsız olmanın aşırı vurgulanışıdır (Yates 1991): Bu bağımsız oluş öncesinden kreş ve bakıcıya verilerek öğretilir. Evde bile kendi kendine oynaması yönünde teşvik edilir. Bu durumun sonuçları hakkında uzunlamasına çalışmalar yoktur. Fakat kendi başına yeterliliğin yerini alan bu değer ve kavram, bağımsızlık konusunda endişeleri artırabilmekte ve birlikte yaşam kurma konusunda zorluklar çıkarabilmektedir. Yüksek boşanma oranı, yüksek cinsel disfonksiyon oranı, ve tek başına yaşamanın artmış insidansı, bağımsızlığın aşırı vurgulanmasının yansıması olabilir.
Cinsel Eğitim
Cinsel kötüye kullanım önleme programları sıklıkla anaokulunda başlar, seks eğitimi ise nadiren 5. Sınıftan önce başlar. Seks eğitim programlarında hemen hemen her zaman cinsel zevk alma, mastürbasyon ve homoseksüalite gibi çelişkili konuları işlemez atlarlar. Çoğu ebeveyn bu konuların çocukları için zararlı veya aşırı uyarıcı olduğunu düşünmektedir. Müfredatlar “emniyet”, özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıkların tehlikelerinden bahsedilir.
Cinsel eğitimde sınıflara göre uygun materyaller kullanılmalıdır. Kullanılan kelimeler çocuklar tarafından yanlış anlaşılabileceği ve kafalarını karıştırabileceğinden ötürü dikkatle seçilmelidir: Yumurta dendiğinde, tavuk gibi kümes hayvanlarının ürettiği bir obje olarak zan edilebilir. Tohum dendiğinde, annesinin mide duvarına bitişik toprakta yetişin bitkilerin tohumları olarak algılar, ve bunun babanın semeni ile zaman zaman sulandığını zannederler (Goldman ve Goldman 1981).
Campell (1986), son yüzyılda gençlere cinsel tavsiyelerde bulunan basılı 400’den fazla kitabı gözden geçirdiğinde; Bu kitapların içeriği sanki aynı ağızdan konuşuyormuş gibi, seksin tehlikelerinden, istenmeyen gebeliklerin sonuçlarından, cinsel yolla bulaşan hastalıkların zararlarından ve cinsel sapkınlık ve işlev bozuklukları gibi cinselliğin problemli alanlarından bahsetmektedir. Zevk alma , doyum ile ilgili şeyler içermiyorlardı. Son 10 yılda cinsel tavsiye kitaplarına cinsel taciz den korunmayı içeren bölüm ve broşürler eklendi. Bu kitaplarda mastürbasyon, vücudu tanıma ve cinsel oyunlardan bahsetmiyor, cinsel tacizin tehlikeleri üzerine odaklaşıyordu. Frayser (1993) bu tür programların normal cinsel oyunlar oynayan çocukları travmatize edecekleri konusunda uyarmıştır. Prescott (1975) çocuklara verilen “kötü dokunma” mesajları çocuğun kafasını karıştıracağını ve ebeveynin dokunma ve kucağa almasıyla hoşnut oldukları duygulardan yoksun kalabileceklerini ileri sürmüştür. Şanslıyız ki, birkaç olumlu cinsel eğitim programları mevcuttur (Krivacska 1990, Siecus 1991). Ancak anne babaların bu konudaki protestoları nedeniyle bu programların uygulanmasında bazı problemler açığa çıkarmıştır.
NORMAL CİNSEL GELİŞİM
Bebeklik
Bebeğin meme emişini gözleyen herhangi bir kimse, bebeğin ilk cinsel deneyiminin birincil bakım vericinin meme ve meme çevresiyle olduğunun farkında olur. Beslendiği zamanlarda memeye veya şişeye yaklaşır, organize olur, amaca yönelik aktiviteye başlar: o an bebek ağlamayı keser, avuçlarını kapatır, ağzını açar, memeyi arar ve kendini ona doğra ittirir, yakalar ve güçlü bir tarzda emer. Bebeğin yüzü kırmızıdır, bu onun anksiyöz durumunu tanımlayan bir mizaç vardır. Süt azalmaya başladığı zaman, avuçlarında gevşeme olur, gözler açılır kapanır ve rahatlar. Bir kaç dakika içinde anksiyöz durum geçer ve huzurlu ve zevkli hal alır. Bebek doyduğu zaman bile emmeye devam eder, belirgin uykulu olmasına rağmen memeye tekrarlar tarzda diliyle dokunur. Annenin kokusu, sıcaklığı, ve yakınlığı bu ilk ve güzel erotik deneyimin parçalarıdır.
Bebek büyürken memeden başka, annenin kendisine karşı cinsel ilgiler gelişir. Bu ilgiler, ayrılma bireyselleşme süreci başlangıcında belirginleşir. Yaşamın 12. Haftasından sonra bebeğin otoerotik objesi olarak başparmak iş görebilir. Memenin elverişli, hazır olduğu kültürlerde başparmak emme olmazken, birincil bakım vericinin elverişli olmadığı kültürlerde cinsel ilginin memeden parmağa erken dönüşü gözlemlenebilmektedir (Sarlin 1975). Geçmişte parmak emme psikopatoloji ile ilişkili görülürken, şimdi bu durum bir problem ile ilişkilendirilmemektedir.
Yaşamın ilk 4 ayı ile birlikte, her iki cinsiyetteki bebekler, altını bağlama ve cinsel organlarının temizlenmesi sırasında duyumlar ile cinsel organlarını fark ederler. Bakım vericinin dokunuşlarından büyük zevk alırlar. Yaşamın ilk yılında bebeklerin cinsel organları ile oynamaları nadir değildir, nadiren orgazm noktasına ulaşırlar. Kız bebekler büyük olasılıkla bu yıllarda kendilerini uyarırlarken (Galenson 1993), erkek bebekler büyük olasılıkla bunu yaşamın 2. ve 3. yıllarında yaparlar. Bebekler vücudunu araştırmak ve vücudunun sınırlarını belirlemek için vücuduna dokunmaya başlayabilir, fakat ardı sıra zevk alma birincil motif olur (Spitz and Wolf 1949). Kendini doyurma, çocuğun direktifleri altında, otonom aktivitedir. Bu ona bağımsız kimlik duygusu verir, ayrılma ve bireyselleşme sürecine yardım eder (Sarlin 1975).
Erkek ve kız cinsel organları arasındaki anotomik farklılıklar, çocukların psikoseksüel gelişiminde çok önemli yere sahiptir (Gadpaille 1976, Kestenberg 1968). Erkek çocuklar ele geldiğinden dolayı, erkekte penisten zevk alabileceklerini fark edebilir. Penis görülebilir, sıklıkla bir isme sahiptir. Bu nedenle, küçük erkek çocuklar kolaylıkla penisi vücudunun diğer parçalarıyla bütünleştirmeye meyillidir.
Kızlar klitorisi, dışkı ve kokunun olduğu bitişik “kirli” bölgelerinden ayırmakta güçlükleri olabilir (Yates 1978). Kızların cinsel organları gizli olduğundan dolayı, cinsel deneyimler içe almaya yönelik olduğundan, daha çok içe yönelik duyumları içermektedir. Bunun tersine erkekler, seksüel yaşantıları dışa yönelimli ve fallik duyumlar üzerine odaklaşmıştır (Galenson 1974, Kestenberg 1968).
Cinsel organlara erken ilgi, emosyonel sağlık ve olumlu bakımverici-çocuk ilişkisi ile ilişkilidir. Spitz 248 bebekle yaptığı orijinal çalışmasında, ciddi yoksunluk yaşamış bebeklerin bulunduğu kimsesizler evlerindeki bebeklerde cinsel oyunların tamamen kaybolduğunu belirlemiştir, ayrıca sorunlu bakımın olduğu hapishane bakımevlerinde cinsel organlarla oynamanın nadir olduğu fakat ebeveynlik yönünden avantajlı bebeklerde cinsel organlarla oyunların genellikle var olduğunu belirlemiştir (Spitz and Wolf, 1949). Galenson (1974) aynı ilişkiye uzunlamasına bir çalışmasında işaret etmektedir. 70 anne-bebek çiftinin 7’sinde sorunlu ilişki göstermiş. Sorunlu ilişkinin olduğu bebeklerin iyi beslenmelerine karşın kendi kendilerini uyarmadıkları gözlenmiştir.
Toddler (Yeni yürüyen bebekler)
Bebek gözlem çalışmaları (Galenson 1993, Galenson and Roiphe 1976, Kleeman 1975) ; ikinci yılın başlangıcına doğru bebekler tuvaletlerine, başkalarının defekasyonunu izlemeye ve kendi barsak hareketlerini hissetmeye ilgi oluşur. Bu durum “anal erotizm” olarak adlandırılır. Aynı zamanda bu dönemde bebekler dik kafalı, inatçı ve negativist olurlar. Eğer dışarıdan müdahale artarsa bu özellikler daha yoğunlaşır. Üriner erotizm 12 –14 aylar arasında yüzeyleşir. Kızlar, penisi olmadığı gerçeğini hissedebilirler. 15. aya kadar, çoğu çocuk cinsiyetler arasındaki farklılıkları bilirler. Bu süreç, eğer çocuğa karşı cinsin cinsel organlarını görme fırsatı olmuşsa çabuklaşır. Cinsel organıyla övünme ve teşhir etme bu dönemde sıklıkla dikkati çeker (Glenson 1974, Kleeman 1976). Yaklaşık 18 ay civarında kızlar babalarına karşı erotik olarak davranmaya başlarlar. Bu annenin cinsiyet rolü ile ilk özdeşime işaret edebilir. Yetişkinin övücü ve hoşlanıcı tavırları küçük kıza güven verir ve dişiliğiyle övünür.
Cinsel oyunlardan mastürbasyona değişim tedrici ve kesintisiz olarak 2 yaşına doğru olur. 15 ve 24 aylar arasında bebeklerin cinsel organlarını farkındalığında artış olur, özellikle banyo ve bez bağlama sırasında (Galenson 1974, 1993). Bu dönemde kendini uyaran kız sayısı erkeklerden daha azdır, kızlar daha az sıklık ve yoğunlukta yaparlar (Kleema 1975). Kendini uyarma (self-stimulation) ile, buna eşlik eden . kızarma, hızlı solunum ve artmış terleme olur. Başlangıçta bebek kendini uyarırken bakım verici ile sevgi kontağı kurmaya çalışır. ABD’deki yetişkinler bu tür temastan rahatsız olur ve daha ileri teması engellerler. Bunun sonucu kendi kendini tatmin etmeye devam eden çocuklar, donuk ve sürekli bakış ile, anne babanın uzaklaşmasıyla bunu yaparlar.
Yaşamın ikinci yılında oluşan masturbatuvar aktivite paterni erkekler arasında sebat etmeye meyillidir, kızlar arasında ileri bir evrimleşme geçirir (Galenson 1973, Galenson and Roiphe 1976). Kızlar kendilerini uyarmak için daha çok indirekt (dolaylı) teknikleri (bacakları, uylukları, ayak parmaklarını vs.) kullanmayı öğrenirler. Kızlar mastürbasyonu tamamen bırakabilir veya zevk almaksızın mastürbasyona devam edebilirler. Hayal kırıklığı (frustration reactions) tepkileri sıklıkla yaygındır ve bazen 2. yılın ikinci yarısında kızlar arasında bu tepkiler şiddetli olmaktadır. Bir kısım erkek çocuklarda benzer patern göstermektedir. Psikoanalistler bunu preödipal kastrasyon tepkisi olarak adlandırılar (Roiphe and Galenson 1973). Bu tepkiler şunlar olabilmektedir: regresyon, korkaklık, şevk ve heyecanın kaybı, üzüntü ve mastürbasyon ilgisinin vücudun başka bölgelerine veya cansız nesnelere (oyuncaklar gibi) kayması yani yer değiştirmesidir. Bazı kızlarda babalarına erotik olarak ilgi artarken, diğerlerinde annelerine hostil bağımlılıkta artış olur. Frustrasyon tepkileri kızların sembolik düşünce ve iç karmaşıklığında artış olarak gözlemlenir. Buna karşın, çok aşırı etkilenmiş kızların imajinazisyonlarında kısıtlılık olur. Erkek çocuklar daha az belirgin bozukluk gösterir.
Bir kısım 2-3 yaşlarındaki kızlar imrenme bulguları gösterir. Penise sahipmiş gibi ayakta işemekte ısrar ederler, cinsel bölgelerinde çubuk veya oyuncak tutarlar. (Galenson and Roiphe 1976). Erkek çocuklar memelerinin büyümesi veya bebeklerinin olması tarzında arzular ifade edebilir (Edgcumbe 1976).
Okul öncesi Çocuk
Çocuklar büyürken erotik ilgileri kardeş ve arkadaşlarına kayar. Çoğu 4 yaşındaki çocuklar “anne” veya”baba” gibi evcilik oyunları veya “doktorculuk” gibi oyunlar oynar. Bütün okul öncesi çocukların yarısı cinsel oyunlar veya mastürbasyonla iştigal eder (Clower 1976, Newson and Newson 1962). 4-6 yaşlarında yaygın olarak gözlenen cinsel aktiviteler: teşhircilik, apışı kurcalama, cinsel organlara dokunma ve onları başkalarına gösterme, kadınların memelerine dokunma (Friedrich ve ark. 1991), çıplak olmaktan hoşlanma veya çıplak kişileri gözetleme, vajina veya rektuma obje yerleştirmeyi denemedir (Johnson 1993). Bu davranışlar evde çıplaklık var olduğunda daha yaygındır. 4 yaşından sonra, kızlarda erkek çocuklardan daha azdır (Sears ve ark, 1957). Bu dönemde çocukların cinsellik kavramı primitiftir. Çoğu çocuk, bebeğin annenin midesini kesilerek çıktığına veya annenin anüsünden doğduğuna inanır (Goldman and Goldman 1981).
Ödipal yıllarda erotik ilgilerde artış olur, bu ilgi karşı cins ebeveyne odaklaşır. Okul öncesi çocuklar, anatomik farklılıklar, cinsel ilişki ve üreme hakkında sık soru sorarlar (Robinson ve ark. 1991). Erkek çocuklar anneleriyle evlenmeyi ve birlikte uyumayı arzulayabilirler. Kendilerini hoşnut hissettiklerinden dolayı annelerinin penisleriyle oynamalarını isteyebilirler. 3-5 yaşındaki kızlar babayla ilişkilerinde son derece erotik olurlar. Bununla birlikte çok az olasılıkla genital temas denerler, daha çok ilişkilerinde özellik isterler (Roiphe ve Galenson 1973).
BABANIN ROLÜ
Babalar çocuğun bakımına az katılmasına rağmen, oyunlarına anneden daha fazla katılırlar (Flerx ve ark. 1976). Babaların oyun paternleri, annelerin oyun paternlerine oranla oldukça daha uyarıcı ve daha farklıdır (Ablin 1971, Lamb 1980). Çocuğun bakımını her iki ebeveyn tarafından paylaşıldığı zaman, çocukların kafasında daha dengeli ve gerçekçi anne-ebeveyn imajları oluşur. Maalesef, çocuğun bakımı , dışarıda bir işte çalışıp veya çalışmasın, büyük ev işleri yanında anneye kalmaktadır (Hochschild 1989)
Eğiten, dominant, ve çocuk bakımına aktif katılan babalar, büyük olsalıkla maskulin oğullar ve feminen kızlar yetiştirirler (Spieler 1984). Baba yokluğunda, erkek çocukların daha düşük maskülinite puanlarına sahip oldukları (Mead ve Rekers 1979) ve babasız evlerde büyüyen erkeklerin yetişkin yaşamlarında daha az başarılı heteroseksüel uyum gösterdikleri saptanmıştır (Cinch 1949). Genel olarak, erken dönemde baba yoksunluğu, erkeklerin psikoseksüel gelişimi üzerine derin tesirleri olmaktadır (Hetherington 1971)
Kızlar, feminen olmayı maskülen babaları ile olan olumlu ilişkileri yoluyla öğrenirler. Babanın kızlarını red ettikleri durumlarda, belki de erkek çocuk tercihleri nedeniyle, kızların kendilik saygıları ve başkaları ile ilişki kurma yetileri bozulur (Spieler 1984). Babalarına cinsel çekicilikle kendini kabul ettiren kızların, kendi dişiliklerini kabulleri daha kolay olmaktadır. Cinsel çekiciliğini teyit ettirmesi ve anneyle olumlu özdeşimde olduğu durum var ise, daha bütünleşmiş kendilik duygusu geliştirecektir.
Babasız büyüyen kızlarda feminen rolü öğrenmekte güçlüklerle karşılaşabilmektedir. Babasız büyümüş (veya babasıyla olumsuz ilişkiye sahip) ergen kızlar cinselliğe daha erken yaşta başlamakta ve ilişkilerinde sık partner değiştirmeye eğilimli olmaktadırlar (Hetherington 1971/2). Buna ilaveten sık ailesi çatışması yaşamış ve anneyle yakın ilişkisi olmayan kızların da daha büyük olasılıkla gelişi güzel cinsel ilişkide bulunma gösterdikleri saptanmıştır. Baba yokluğu kızların psikoseksüel gelişimi üzerine erkeklerden daha az zarar verici olduğu gözlenmektedir.
Okul Yaşı Çocukları
Okula başlamakla çocukların cinsel aktivitelerinde göreceli bir azalma vardır (Kinsey ve ark. 1948, Ramsey 1943). Bu dönem latens dönemi olarak adlandırılır, 6 yaş ile ergenlik arası dönemi kapsar ki bu dönemde çocuklar daha az olarak açık cinsel aktivite gösterirler. Buna karşın, Kinsey ve arkadaşlarının örneklerinde (1953), erkeklerin %57’si, bayanların %48’i puberte öncesinde cinsel oyunlarını hatırladıkları, ve bunların çoğunun 8-13 yaşları arasında olduğunun bildirmişlerdir. Puberte öncesinde erkek çocuklarla görüşüldüğünde, onların %70’i cinsel oyun bildirmektedir. Bu durum, erken cinsel oyunlarının sıklıkla unutulduğu veya represe edildiğini düşündürmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Seksüel olarak kısıtlayıcı toplumlarda bile, 6-12 yaş arası çocuklarda cinsel aktivite gözlenmektedir (Rutter 1971).
Okul yaşı çocukları memelere dokunmazlar veya cinsel organlarını göstermezler fakat buna karşın resim çizimlerinde insan figürleri üzerine meme veya cinsel organ çizme gibi, kendi cinsel organlarına dokunma ve cinsel organlarını arkadaşlarıyla kıyas etme, cinsel fıkralar anlatma, ve hayvanların yavrulamalarını seyretme gibi cinsel aktiviteler gösteririler (Johnson 1993). “Seks kirli veya kötüdür” kavramını yerini “seks hoştur” eklenir.
Okul dönemine kadar cinsel oyunların çok kötü bir şey yapmak olduğunu bilirler. Bu dönemde cinsellik onları utandırır. Buna rağmen, çoğu çocuk cinsel oyunlara devam eder. Bu oyunlar ileride grup oyunlarına dönebilir (daha büyük okul çocukları arasında strip poker gibi). Yenilen veya yanlış yapan elbisesinin çıkarır (soyunma oyunu). Bu oyunlar genellikle erkek çocuklar arasında olur.
Kızların 4-6 yaş, erkeklerin 5-8 yaşlarında bazen çıplak oluşlarına ılımlı bakılır. Okula başlamayla, çocuklar kız erkek tuvaletleri ayrı olduğunu ve karşı cinsten birinin yanında çıplak görünülmemesini öğrenirler. 4.-5. Sınıfa kadar, alt giysilerinin (külot) görünmesinden aşırı utanırlar.
Ebeveynler çocukları büyüdükçe daha makul olurlar. 8 yaşından büyük çocuklarıyla banyo yapan anneler, 9 yaşından büyük kızları ile banyo yada duş alan babalar nadirdir (Rosenfeld ve ark. 1987). Çocuklar anne babalarının bu tutumlarını, kendi vücutlarında kötü bir şey veya kirli olduğu tarzında yorumlayabilir (Rosenfeld ve ark. 1984).
Anne Babalar
Üst sosyoekonomik seviyedeki ebeveynlerin çoğu, çocuklarının cinsel aktivitelerini ikaz etme, ahlak dersi verme, azarlama gibi tepkiler gösterir ve nonverbal davranışlarda bulunurlar (görmemezlikten gelme, kapıyı kapama ve cinsel konuları konuşmaktan kaçınma) (Finkelhor 1980). Çocuklarını cinsel aktivitelerini yanlış tanımlarlar yada o davranışların cinsel olmadığını düşünürler. Babalar nadiren cinsel eğitime katılır. Seks hakkındaki konuşmalar sıklıkla kızlar ile anneler arasında olur, anne-kız arasındaki konuşmanın konusu sıklıkla adet görme ve evlilik öncesi cinsel ilişkinin olumsuz yönleri üzerine odaklanır (Gagnon ve Simon 1973). Ergen erkekleri %64’ü, ergen kızların %33’ü ebeveynlerinin cinsellik hakkında kendileriyle konuşulmadığını bildirmiştir. Ebeveynlerin %85-95’i çocuklara herhangi bir erotik davranıştan asla söz etmedikleri bildirmiştir (Gagnon ve Simon 1973).
Çocuklar büyük olasılıkla cinsel bilgileri kendi cinsiyetteki arkadaşlarından öğrenmektedirler (Gebhard 1977). Okuma materyallerinden ve öğretmenlerinden ebeveynlerinkinden daha fazla öğrenirler.
1000’den fazla ebeveynle yapılan bir araştırmada, Gagnon (Gagnon ve Simon 1973) , hiç bir anne babanın küçük kızlarının klitorisinin ismini kızına söylemediği saptanmıştır. Ebeveynler seks konusunda konuşmayı tekrar tekrar ertelemektedir. Konuşsalar bile, aşk, gebelik, ve erkek-kadın arasındaki farklılıklar gibi güvenli konuları konuşmayı tercih etmektedirler. Masturbasyon, cinsel ilişki, ve homoseksüalite gibi riskli konularda hemen hemen her zaman kaçınmaktadırlar. Ebeveynler homoseksüaliteye karşı onaylamadıklarını nonverbal olarak göstermektedirler. Erkek çocuklar, diğer erkeklere dokunma, öpme ve kucaklamalara karşı ikaz edilir. Oyunlarda bu tür davranışlarda çocuklar birbirlerini “ibne” gibi sık çağırır.
Çocuk yetiştirmede ebeveyn yaklaşımlarında sınıfsal farklılıklar gözlenir . Profosyenel ve üst SES ebeveynler çocuk cinselliğine karşı nispeten açık ve kabul edicidir. Üst SES anneler, çocukların ilgilerine açıklık getirerek nötralize etmeye eğilimli iken, işçi sınıfı aileleri bu ilgileri bastırmaya eğilimlidir.
Ergen
6-8 yaşlarında adrenal androjen sekresyon artışı başlar ve ergenlik ortasında pik dereceye ulaşır. 9-13 yaşları arasında gonodotropin indükleyici hormonda keskin bir artış olur. Erkek ergenlerin ulaştıkları testesteron seviyeleri kızlarınkinin 8 katıdır (Udry ve ark, 1986). Erkeklerdeki yüksek androjen seviyeleri erotizmdeki büyük artışı tetikler (Money 1961) Serbest testesteron indeksi cinsel motivasyon ve davranışın tek güçlü belirleyicisi olur (Udry ve ark. 1985, Udry ve Billy 1987): erkekler inatçı ve tekrarlayan cinsel düşünceler ve penil ereksiyondan dolayı yogun olarak utanmaya başlarlar.
Kızlar erkeklerden yaklaşık 2 yıl önce puberteye girerler. Değişiklikleri 3 veya 4 yılda tamamlarken, erkeklerin 4 veya 5 yılını alır. Kızlardaki menarş östridiol artışı ile belirginleşir, 19 yaşına kadar erişkinlerdekine benzer. Progesteron artışı daha sonraları olur, menarşın ilk 2 yılında sikluslar sıklıkla anovulatuvardır. Puberte döneminde adrenal androjen artışları olur, kızlarda erotejeniktir fakat erkeklerden daha düşüktür. Ergen kızlarda hormonların seksüel davranış üzerine etkisi zayıftır fakat fakat motivasyon üzerine güçlü etkileri vardır (Smith ve ark. 1985).
Puberteye ulaşan erkekler daha az toplum içine girmeye, iddiacı ve daha az güvenli olmaya eğilimlidir fakat hevesli, konuşkan ve dikkat çekmeye eğilimlidir (Sorenson 1973). Kas yapıları, atletik görünüm ve cinsel açlık nedeniyle daha fazla kendilik değeri problemlerine sahip olma eğilimleri olur. Kızların değişime tepkileri daha çeşitli olur. Bazıları memelerinin büyümesi gibi erken maturasyondan utanırken, bazı geç maturasyon gösterenler adetlerinin başlayıp başlamayacağı konusunda endişeler yaşarlar. Adetlerin başlaması kızların yaşamında önemli yer taşır. Pet kullanmaya başlamayla, vajinanın içinin veya dokunmanın ilk kez farkında oluyor olabilirler (Whisnant ve ark. 1979).
Ergenlerde biyolojik değişiklikler ile birlikte gerçek bir kriz oluşur. Ensestöz ve biseksüel karmaşalar, çatışmalar tekrar yaşanır ve cinsel yönelim ana mesele olur. Çoğu erkek ve kız heteroseksüel yönelimlere rağmen homoseksüel davranışlar gösterebilirler.
Şimdilerde ABD’de ilk cinsel ilişkiye başlama ortalama yaşı kızlarda 16.2, erkeklerde 15.7’dir (Wyatt 1990, Zelnik ve Shah 1983). Çoğu zenci ergen beyaz ergenlere oranla 2 kat daha fazla olarak 15 yaş öncesi cinsel ilişkiye başlar ve bunların %61’i düşük SES zencilerdir (Zabin ve ark. 1986). Kızlar ilişkiler konusunda erkeklere oranla daha ciddidir. Başlangıç cinsel ilişkiden sonra, kızlar sıklıkla uzun bir süre koitustan kaçınır. Erkekler bir kaç partner bulmaya eğilimlidir (Sonnestein ve ark. 1991).
Cinsel aktif kızların sayısı 1971-1979 arasında artış gösterirken, 1982 de azalmıştır (Hofferth 1990). Cinsel ilişkiye girmiş çoğu kız bunun yanlış yaptığını, keşke evlenen kadar bekaretim sağlam olsun diye düşünmektedir (Coles ve Stokes 1985). Mastürbasyon yapan erkek ve kızların 2/3’ü yaptıklarından dolayı suçluluk ve utanma hissetmektedir. Kötü, kirli ve ahlak zayıflığı olduğu görüşündedirler. Onlar aktif olarak kendi kendilerini kısıtlamaya çalışmaktadırlar (Yates 1993).
Anne babalarını kendine yakın hisseden ve onlarla duygu düşüncelerini paylaşan ergenlerde erken yaşlarda cinsel ilişkiye başlama daha az olasıdır (Fox 1981, Shah ve Zelnik 1981). Flörtleri ebeveyn kontrolünde olduğunda, ergenler daha az olasılıkla cinsel ilişkiye başlamakta ve gebe kalmaktadır (Hogan ve Kitigawa 1985). Orta derecede katılık gösteren ebeveynlerin ergenlerinde daha az olasılıkla cinsel yaşantı olmaktadır (Miller ve ark. 1986).
Adolesan kontraseptif kullanımı geçen 20 yıla oranla iyileşmiştir fakat halen çoğu genç hiç veya nadir kullanmaktadır (Santelli ve Beilson 1992). Ergenlerde cinsel ilişki sonrası gebe kalma olasılığı daha yüksektir (Jones ve ark. 1985). Ergenlerin kontraseptif kullanmamalarının bir çok sebebi vardır: Erkekler için: sıklıkla kendilerini ispat etmeyle ilişkilidir veya fırsat olduğunda hemen yapma isteğidir. Erkeklerin çoğu kontrasepsiyonun kızların sorumluluğu olduğu görüşündedirler. Kızlarda kontrasepsiyon kullanılmaması plansız seks ile ilişkilidir. Çoğu genç kız için seks yapmayı planlamak ahlaksız olduğu görüşü vardır. Maalesef seks yapmayı planlamayan kızlar, ilk ilişkilerinde kontrasepsiyon kullanma olasılıkları düşüktür (Zelnik ve Shah 1983).
Ders başarısı düşük ergenlerde büyük olasılıkla daha erken sekse başlamaktadır (Abrahamse 1988, Hofferth 1987, Robbins ve ark 1985). Erken cinsel ilişkiye girme ile suç işleme, sigara içme, ve ilaç-alkol kötüye kullanımı gibi diğer risk davranışları ilişkili olduğu saptanmıştır (Rosenbaum ve Kandel 1990, Orr ve ark. 1991).
Bütün abortusların 1/3’ü ergenlikte olmaktadır (Santelli ve Beilenson, 1992). Abortusu tercih eden kızlar: yaşları küçük, okulları iyi, gelecek için planları var ise, iyi eğitimli ebeveyni varsa, dini düşünceleri baskın değilse, gebeliğe karşı olumsuz tavırlı arkadaşları var ise (Hofferth 1987).
ADOLESAN EROTİZMİ
Düşük SES’teki erkek ergenler mastürbasyonu kısırlaştırıcı olarak düşünür ve yüksek SES’ ergenlerine oranla daha az olasılıkla mastürbasyon sırasında fantazi kurarlar (Gagnon ve Simon 1973). Mastürbasyon üst SES’te daha kabul görücü iken, sıklıkla suçluluk ve anksiyete eşlik etmektedir (Kinsey ve ark, 1948). Ergenlikte, erkek çocukları kızlara oranla mastürbasyona çok daha açıktır . 15 yaş öncesi erkeklerin %80’i , kızların %20’si mastürbasyon yapmıştır (Kinsey ve ark 1948, 1953). Son zamanlardaki veriler ergen kızların %24’ü mastürbasyon yaptığına işaret etmektedir (Coles ve Stokes 1985).
Mastürbasyonda cinsel ve agresif gerilimleri kişi kendi regüle ettiğinden dolayı, genital uyarılmaya sıklıkla fantaziler eşlik eder. Fantazinin içeriği bilinç dışı olabilir veya günlük rüya, oyunlar veya ilişkiler olabilir (Freud 1965). Fantaziler sıklıkla çocuk kalma arzularını ve yetişkin olama arzularını yansıtır (Moore 1975). Sağlıklı ergenler cinsel partner arayışını içeren mastürbasyon fantazilerine sahiptir.
Erkek ergenlerin fantezileri dışa dönük ve agresif fantaziler olup, cinsel arzuları genitaller üzerine odaklaşmıştır. Ergen kızlarda otoerotik aktivitelere daha az açıktırlar ve daha az olasılıkla bilinçli fanteziler eşlik eder. Erkeklerden farklı olarak kızlar genitallere odaklaşmazlar, genital öncelik flörtten daha sonra gelir (Lamb 1980). Mastürbasyonla orgazma ulaşan kızlar bile kendi genitalleri zevk kaynagı olarak tanımlamazlar. Kızların mastürbasyon fantezileri romantizm ve sevgi üzerine odaklaşmıştır ve sıklıkla pregenital teşhircilik, sadomazoşizm ve narsistik temalar içerir (Moore 1975).
Her iki cinsiyette yaşın artmasıyla fanteziler realistik ve dışa dönük olmaya başlar. Ergen kızların %60’I, erkeklerin %32’si fantezilerinde gerçek kendilerinden farklı olarak kendilerini hayal ettiklerini bildirmiştir. Kadınların fantezileri daha çok görünüşleri ile ilgilidir. Kızların yarısı fantezilerinde kendilerini daha güzel olduklarını, %23’ü daha ince göründüklerini bildirmektedir (Kirkendall ve McBride 1990). Yetişkin kadınlarda da fantezilerin çoğu fiziksel görünüş ile ilgilidir.
Cinselliğin Gelişimi Üzerine 4 teori vardır:
1. Kognitif-Gelişimsel Teori
2. Sosyal Öğrenme Teorisi
3. Analitik Teorisi
4. Biyolojik Teori
Analitik teori davranışları iç güçler yönünden açıklarken, bilişsel-gelişimsel teoriler davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki realitenin etkileşimi olarak açıklamakta, öğrenme teorileri uyaran-tepki ilişkisi ile açıklamakta, biyolojik teoriler genetik ve çevresel etkiler üzerinde durmaktadır. Bireyleri seksüel olarak birbirinden farklı kılan şeyleri anlamada bu 4 teoride gereklidir.
Kognitif-Gelişimsel Teori: Piaget (1950) egosentrik düşünceden sosyalize olmuş düşünceye doğru öğrenme sürecini izlemiştir. Tekrarlayan davranış serileri öğrenmeye yol açar ve sonrasında iç değişikliğe yol açar. Gelişim içsel olarak motive olur ve etkileşim içindedir.
Kognitif-gelişimsel teoriye göre (Kohlberg 1966, Piaget ve Inhelder 1958), çocuk, seksüel şemaların oluşmasıyla ilk önce erkek-kadın ayırımını öğrenir. Bu, 5 yaş civarında erkek veya kadın bilişsel kendini kategorizasyona yol açar. Daha sonra çocuk tanımladığı cinsel rolün belli stereotipi hareketlerini ayırt eder. Bu cinsiyet tipine bağlı ilgiler, tutumlar, ve değerler aynı cinsiyetteki ebeveyn dahil kendi benzeri kişilere spontan olarak yönelmeye başlar. 8 yaş civarında çocuk selektif olarak ebeveynin özelliklerini internalize eder.
Sosyal Öğrenme Teorisi: Sears (Sears ve ark. 1957) ve Mischel (1966) sosyal öğrenme teorisi: çocukların sürekli sosyal ortamla ilişki içinde olduğunu, gittikçe başkalarıyla iletişimi arttığı ve sosyalize davranışlardan doyum sağladığı görüşü vardır. Teni şeyler bir önceki üzerine kurulur. Bu sürekli ilave olan şeyler çocuğun geleceğini şekillendirir. Gelişim çocuk ve ebeveynin ilişkisinin niteliğiyle ilişkilidir. Ebeveyn cinsiyet tipine bağlı davranışları pekiştirmek amacıyla erkek ve kız bebeklere farklı tepkiler verirler. Daha sonraları erkek ve kız olduklarını ve kendi cinsiyetleri gösteren farklı karakterleri öğrenirler. Okul önceki yıllarda aynı cinsiyetteki ebeveynle özdeşim başlar. Özdeşim süreci cinsiyet rolü stereotipilerini benimsemeye dayalıdır. Öğrenilen rol stereotipileri sonraları güçlü ve saygın yetişkinlerin uygun davranışları ile pekiştirilir.
Analitik Teori: Oral Faz, Anal faz, fallik faz, latenci diye psikoseksüel gelişim dönemlerine ayırmıştır. Odipus kompleksi üzerinde ayrıntılı durulmuştur.
Biyolojik Teori: Cinsel Kimlik bir cinsiyeti oluşturan bir bireyin birincil tanımıdır. Cinsel rol erkeği kadından ayıran kültürden etkilenen yönü vardır. Cinsel Oryantasyon (Yönelim) özellikle cinsiyet yönünden bireysel erotik tercihini tanımlar. Bu üç boyutun birbiriyle uyum içinde olması gerekmez. Erkeklik veya kadınlıkta varyasyonlar patoloji için gerekli değildir.
Cinsel Kimlik
İnsan yavrusu belli bir cinsel kimliğe meyilli olarak doğar, genital ve anotamik olarak belli bir cinsiyeti karşılar. Dış genitallerin farklılaşması sistemik andrjoenin varlığına veya yokluğuna, daha spesifk olarak testesteronun 5-alfa redükte metaboliti dihidrotestesterona bağlıdır. Erkek cinsiyet farklılaşmasının ortaya çıkışı fötal gelişimin 6-12.haftası sırasında hipotalamus, preoptik bölge ve amigdala üzerine fötal gonodal androjenlerin organize edici etkisiyle başlar. Bu durum embriyonun testislerinin varlığına bağlıdır. Eğer fötal gelişimin 8. haftasından önce gonadlar çıkarılırsa, embriyo dişi olarak gelişecektir. Doğumda testesteron seviyeleri erkeklerde yüksektir, öströdiol seviyeleri hem erkek hemde kızda yüksektir. Öströdiol doğumdan sonra çabukca düşer. Erkek çocuklarda, testesteron 6.aydan prepubertal döneme kadar azalmaya başlar.
İnsanlarda cinsel kimliğin gelişimi çevreden birincil olarak etkilenir. Ana cinsel kimlik 2 yaş sonlanmadan oturur, 3 yaş sonrasından sonra cinsiyetin yeniden düzenlenmesi ciddi psikolojik bozukluklara yol açar. Cinsiyet rol, cinsel kimlikle karşılaştırıldığında tipik olarak 4-5 yaşta kristalleşir. Doğumdan sonra cinsel kimliğine karar verilemediği ambigous genitale durumlarında: genitallerin varlığı ve yeterliliği, beklenen sosyal ve cinsel işlev ve ebeveynin tercihi göz önünde bulundurulmalıdır. Ambigous genitalı bir çocuk için kız cinsiyetin seçilmesi, bir cerrah için vajen yapmak, penis yapmaktan çok kolay olduğundan, önemli bir noktadır.
Cinsel Rol
Cinsiyete özgün özelliklerin varlığı ve devamında biyolojik faktörler rol oynar (Gadpaille, 1983). Bu özellikler, tipik veya atipik cinsiyet rol davranışlarına katkıda bulunur. Hemen hemen bütün kültürlerdir, erkekler kadınlara oranla daha agresif ve büyük olasılıkla birisiyle kavga eder (Piacente, 1986). Erkekler hemen hemen her zaman dominanttır. Erkek büyük olasılıkla daha büyük olasılıkla kıskanç ve sahiplenicidir. Kadınların cinsiyete ait özelliklerinde kadınlar çocukların bakım ve eğitimini isterler.
Erkek ve kadınlar çevreyi farklı tarzda algılar ve farklı modlarda bilgileri işlerler. Kadınların modu ifade edici veya emosyonel iken, erkekler yardımcı ve amaca yöneliktir. Kadınlarda sözel ve duygusal iletişim yoğunluğu daha fazla iken, erkekler mantık, analitik ve mekansal kavramlar daha gelişmiş olabilir. Bu erkeğin fötal gelişimi ile ilgili olabilir. Erkek fetustaki daha yüksek testesteron seviyeleri daha büyük sol hemisferik spesifikasyonlu sağ hemisfer gelişiminde gecikmeye yol açar (Geschwind 1983).
Cinsel Oryantasyon (Yönelim)
Cinsel oryantasyon (yönelim), bir bireyin erkek ve/veya kadına bütün cinsel tepkilerini gösteriri. Cinsel oryantasyon 4 komponente sahiptir:
a. İmagery (hayeller, mastürbasyon fantazileri v.s)
b. Erotika kullanımı (Magazinler gibi)
c. Erotik çekicilik
d. Gerçek partner ile yaşantı
Homoseksüalite bir cinsel kimlik bozukluğu değildir, Homoseksüalite genellikle bir oryantasyondur, fakat her zaman değildir.
Homoseksüel erkek erişkinler erken çocukluktayken kendilerini diğer aynı cinsiyetteki arkadaşlarından farklı hissettiklerini belirtmektedirler. Sıklıkla hanım evladı (Sissy) oluşla suçlandıkları, nispeten sporlara ilgisiz oluşlarıydı. Lezbiyen kadınlar daha az feminen ve daha az güzel olduklarını belirtmektedir. Homoseksüel erkeklerin 2/3’ü erken çocukluk dönemlerinde sandy bebek gibi oyuncak seçme, veya karşı cins gibi giyinme gibi cinsiyet atipik davranış öyküsüne sahiptir