Şok iddia: “Kızlık zarı yırtılmaz, delinmez, kanamaz, acımaz.”
Cinsel Tıp Enstitüsü Başkanı, cinsel terapist Dr. Cem Keçe, kızlık zarıyla ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkacak bir iddiada bulunarak, “Normal yapıdaki kızlık zarı ‘ideal’ şartlar altında ilk cinsel ilişki deneyiminde ve sonrasında kanamaz, yırtılmaz, delinmez, patlamaz, ağrı ve acı yapmaz” dedi.
Kızlık zarının doğuştan esnek ve delik olduğunu söyleyen ve bunun kanıtı olarak da ‘kadının adet görmesini’ gösteren Dr. Keçe, “Kadın kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse kanama, ağrı ve acı o kadar artar. Yemek yerken kuru kuruya bir lokmayı çiğnemeden yutmaya çalışırsak boğazımız tahriş olmaz mı?” diye soruyor.
Keçe, kanama ve acı olmaması için olmazsa olmaz dediği ‘ideal birleşmeyi şöyle tarif etti: “Erkek acele etmeyecek, kadısının duygularını ve bedenini uzun uzun okşayacak, kadın kendini kasmayacak ve ıslanması tam olduğunda cinsel ilişkiye girilecek.”
Dr. Keçe’nin yazdığı, “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek” isimli kitapta çok konuşulacağa benziyor. Keçe, kitabında çiftlere, savunma mekanizmalarını ve diğer engelleri ortadan kaldırarak, sevgi ve paylaşmaya dayanan cinsel ilişkiyi ve aşkı ifade etmeyi öğretiyor. Çünkü Keçe, cinsel terapilerin genel amacının, kadın veya erkek olarak kişinin kendi cinsel kimliğini kabul etmesine, cinsel kimliğine uygun ve etkin davranışlar göstermesine, çiftlerin cinsel iletişimlerinin kalitesini arttırmalarına ve ilişki içinde kendilerini rahat hissetmelerine yardım etmek olduğunu düşünüyor. Kitapta kadınlarda ‘Vajinismus’ hastalığının, yani cinsel ilişkiye girme korkusunun psikolojik ve organik nedenlerinin yanısıra tedavi seçeneklerini de sıralayan Keçe, kızlık zarıyla ilgili çok ilginç iddialara da yer veriyor.
Dr. Keçe “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek” adlı kitabında kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık cinsel tabuları yıkacak, inanç ve fikirleri değiştirecek iddialar ortaya attı…
Kızlık zarının vajina deliğinin ağzında, yaklaşık 1.5-2 cm içeride incecik bir mukoza tabasından oluştuğunu belirten Dr. Keçe, bu zarın sadece insanlarda ve ilk çağlardan beri en yakın dostlarımız olan atlarda bulunduğunun altını çiziyor. “Ama atlarda Vajinismus sorunu yoktur. Çünkü insanlar gibi kasmazlar, bizim gibi korkuları ve tapuları yoktur” diyen Keçe, bu tabuların yıkılmasının kadınlarda Vajinismus, erkelerde ise iktidarsız ve erken boşalma sorunlarını ortadan kaldıracağına inanıyor.
Kızlık zarının, halka yanlış anlatılan ve insanları yanlış beklentilere itilen bir konu haline getirildiğini vurgulayan Dr. Keçe, “Anormal bir kızlık zarı olabilir, bunlar çok nadir görülür. Genellikle kızlık zarları aynıdır. Ben 13 yıllık meslek hayatımda binlerce hasta gördüm. Bu hastalarımla yaptığım çalışmalarda kızlık zarının, yırtılmayacağına, kanamayacağına veya acımayacağına dair bir beklenti oluşturduğumda bunun gerçekleştiğine tanık oldum. Toplum olarak bizler kızlık zarının kanayacağına inandığımız ve kendimizi kan görmeye şartlandırıldığımız için bu gerçekleşiyor” diye konuştu.
Keçe, özellikle genç kızların kabusu haline gelen ‘ilk gecede’ çiftlerin ve ailelerinin kızlık zarını kanamasını beklemesinin gelin ve damat üzerinde korkunç bir baskı meydana getirdiğinin altını çiziyor. Bu gerginliğe birde düğün öncesi ve sonrası gerilimlerinde eklenmesiyle çiftin gerdek odasına oldukça gergin bir halde girdiğini anlatan Keçe, bu psikolojik örtü içerisinde ideal cinsel ilişki şartlarının oluşmadığını, bunun sonucunda geline büyük acılar yaşatan kanamaların ortaya çıktığına dikkati çekti.
“KIZLIK ZARININ KANAMASI KADERMİŞ GİBİ TOPLUMSAL BEKLENTİ HALİNE GELDİ”
Dr. Cem Keçe, şöyle devam etti: “Evlenmeden önce gelin ve damadın gerginlikleri yavaş yavaş artmaya başlar. ‘Senin annem şunu istedi, benim annem şöyle dedi’, takılar, hangi evde oturulacağı gibi tartışmalar gelin ve damadı gerginleştirir. Bu gerginlik düğün gününe sirayet eder. Düğün günü herkes normal giyinmişken gelin ve damat farklı kıyafetler içindedir. Herkesin gözü gelin ve damadın üzerindedir. Normal hayatta bile her zaman yaptığımız işi yaparken bütün insanlar bize baksa tedirgin oluruz. Düğünlerde, kavga olay çıkarmak bizim alışkanlıklarımızdandır. Bu gerginlikler arasında gelin ve damat gerdeğe giriyor. Bu kez yatak odasına girdikleri andan itibaren farklı bir gerilim başlıyor. Birincisi kapıda kan görme beklentisiyle nöbet tutanlar vardır. Kız tarafı kızının sağlam olup olmadığını kontrol etmek için bekler, çünkü bu namus meselesi olarak algılanır. Erkek tarafı da oğlunun bu işi yapıp yapmadığını görmek için kapıda bekler, kan damadın erkekliğin ispatıdır. Dışarıdaki bu gerginlik içeriye yansır. İçeride ise cinsel bilgi almamış, sağdıçlık kurumun ortadan kaldırıldığı bir ülkede ne yapacağını bilemeyen çift iyice gerilmiştir.
Erkek hep şunu düşünür, ‘Ya sertleşmezse’ diye. Bu erkeklerin en büyük ve dayanılmaz bir korkusudur. Erkeğin bütün düşünceleri penisindedir. O an karısının duygularını, endişelerini anlayacak durumda değildir. Çünkü dışarıda bekleyenlere karşı kendini ispat etmek zorunda hissediyor. Bu nedenle erkek, karısı tam olarak hazırlanmadan, onun duygularını okşamadan, uzun bir ön sevişme yapmadan direkt ilişkiye girer. Bu arada erkeğin kafasında, ‘Biraz sonra sevdiğim kadının canı yanacak, kan gelecek’ düşüncesi de var. Hiç bir erkek sevdiği kadına bunu yaparken rahat olamaz.
Kadın ise biraz sonra bir şeyler yaşayacak ve bunun sonucunda bir tarafı yırtılacak, delinecek, kanayacak, canı yanacak diye korkuyor. Çok ilginçtir gelin bir taraftan da ‘Ya kanamazsa’ diye endişeleniyor. Çünkü kan olmadığı zaman da en iyi ihtimalle doktora götürülecek, aşağılanacak, dövülecek, belki töre gereği öldürülecek. Kadının durumuna bakar mısınız? Kanasa bir dert, kanamasa ayrı bir dert. Bu şartlarda kadının, kendini rahat bırakmasını, haz almasını, yeterince ıslanmasını bekleyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Kadın kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse, kanama, ağrı ve acı o kadar artar. Ve sanki bu kadermiş, Tanrı’nın bir emriymiş gibi algılandığında da toplumsal bir beklenti haline gelir.”
İlk gece rahat ve huzurlu ön sevişme ile kasma ve gerginlik olmadan birlikte olan çiftlerin de nadir de olsa var olduğunu söyleyen Keçe, “Bunu yapıyorlar ve kanama da olmuyor. Ancak bu kez de, ‘Acaba bu kız daha önce başka biriyle ilişkiye mi girdi?’ diye kızı doktora götürüyorlar” ifadesini kullandı.
“TÜRKİYE’DE CİNSELLİK ERKEKLİĞİN VE BEKARETİN İSPATI GİBİ GÖRÜLÜYOR”
Kızlık zarının doğuştan esnek ve delik olduğunu söyleyen ve bunun kanıtı olarak da ‘kadının adet görmesini’ gösteren Dr. Keçe, çünkü kadının adet kanamasının kızlık zarının olduğu bölgeden çıktığını hatırlattı.
Keçe, ideal şartlar altında kızlık zarının zarar görmeyeceğini, “Yemek yerken kuru kuruya bir sokmayı çiğnemeden yutmaya çalışırsak boğazı tahriş etmez mi?” sorusuyla kanıtlıyor. Keçe, sık sık söz ettiği ‘ideal şartları’ şöyle sıralıyor: “Erkek acele etmeyecek, kadısının duygularını ve bedenini uzun uzun okşayacak, kadın kendini kasmayacak ve ıslanması tam olduğunda cinsel ilişkiye girilecek.”
Cinselliği, ‘sevginin ruh ve bedenin bir bütün halinde ahenk içinde paylaşımı’ olarak tarif eden Keçe, Türkiye’de cinselliğin bir ‘sınav’, erkekliğin ve bekaretin ispatı gibi görüldüğünü vurguladı.
Tüm bu duyguların baskı ve gerilim yarattığını savunan Keçe, “İlk gece sorun yaşayan çiftler, bundan sonraki yaşamlarında da sorun yaşıyorlar. Bu ülkede erkeklerin yüzde 70′inde, kadınların ise yüzde 80′inde cinsel sorun varsa, bunun nedeni yanlış cinsel mitlerdir ve bunun yıkılma vakti gelmiştir” dedi.
Keçe, son olarak ilk geceyi kanamasız, acımasız atlatmak isteyen çiftlere şu önerilerde bulundu:
- Öncelikle rahat olmaya, gevşemeye çalışsınlar
- Düğün öncesi ve sırasında yaşanan gerginlikleri bir tarafa bıraksınlar
- Kendilerini rahat hissetmiyorlarsa güzel bir duş alarak rahatlamayı denesinler
- Masaj yaparak birbirlerine rahatlatabilirler
- Bütün bunlara rağmen gerginlikleri devam ediyorsa o gece yapmasınlar. Çünkü ilk gece yapmak zorunda değiller.
İHA
Kaynak: http://www.haberturk.com/haber.asp?id=51290&cat=220&dt=2008/01/14