Beslenmelerinde ağırlıkla balık olan Asyalılar, güzel ciltleriyle bilinen insanlardır. Bunun sebebi, mükemmel cilt için balıkta bulunan iyi yağlara ihtiyacımız olmasıdır. Balıkta ve diğer pek çok deniz ürününde güzellik sağlayan Omega-3 EFA’larından bulunmaktadır. Somon, sardalye, ton balığı, uskumru, mercan ve morina Omega-3 EFA’larıyla ve dimethylaminoethanol (DMAE) ile doludur. DMAE hamsi, somon ve sardalyede yüksek oranda bulunmaktadır ve bu maddenin küçük bir miktarı da insan beyni tarafından üretilmektedir. DMAE cildin sıkılığını artırır ve hücre zarlarının bütünlüklerini korumalarına yardımcı olur.
Eğer yeteri kadar balık ve deniz ürünü yediğinizi düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün! Çoğumuz günlük olarak yeterli miktarda Omega-3 yağ asitlerinden almıyoruz ve bunun en önemli göstergelerinden biri de haftalık balık tüketimimiz. Bu balıklardan haftada iki ya da daha fazla kez yemedikçe ya da Omega-3 desteği almadıkça, cildimiz için faydalı olan docosahexaenoic asit (DHA) ve eicosapentaenoic asit (EPA) bakımından yetersiz kalacağız. Bütün balıklarda DHA ve EPA vardır, ancak oranları türden türe ve doğada ya da tarla balıkçılığıyla yetiştirilip yetiştirilmediğine göre değişir. Eğer deniz ürünü yiyemiyor-sanız, alacağınız 2000 miligramlık balık yağı kapsülü 150gr. somonla eşdeğerdir. Merak etmeyin: tadı balık gibi değil.
Yağlara devam
Yağlı deniz ürünleri yağsız olanlara göre daha faydalıdır. Morina, dilbalığı, pavurya, karides gibi yağsız deniz ürünlerinde yağlı balıkların 1/20′si oranında Omega-3 EFA’ları vardır, ayrıca bu oran “kızartılan diğer balıklarda daha azdır. Bazı balıklar diğerlerine oranla on kat fazla yağ içerse bile, kümes hayvanlarına ve kırmızı ete oranla yağsız kalıyor. Balık kırmızı etin bütün proteinine sahiptir ve yarısından bile daha az yağ içermektedir.
Somonunuz ne kadar güvenli ?
Somon, cilt için gerekli olan bütün Omega-3 yağ asitleri, CoQ10, DMAE ve proteinleri içermektedir. Ama asıl önemli olan bunların doğada yetişen somonda bulunmasıdır. Günümüzde sofralarımıza gelen çoğu somon doğada değil, tarla balıkçılığıyla yetişiyor ve ne yazık ki, bu tür balıklar doğada yetişenler kadar faydalı değiller.
Tarla balıkçılığıyla yetiştirilen somonlar kafeslerin içinde beslenerek büyütülürler. Soya fasulyesi ve çeşitli tahıllardan yapılan yemlerle beslenirler. Bu da onların vücutlarındaki yağların oranlarının değişmesine -doymuş yağ oranlarının ve linoleik asit seviyesinin yüksek olması, buna karşılık yararlı yağların azalması sebep olur. Aynı zamanda hastalıklara yakalanmamaları için bu balıklara antibiyotik de veriliyor ki buna doğada yetişen somonlarda rastlamak mümkün değil. Pek çok tarım ilacı ve kimyasal maddeye de maruz kalıyor. Ayrıca azot içeren balık pisliklerinden söz etmek bile istemiyorum.
Doğal ortamda yetişen somon karides ve krill yiyerek beslenir. Bu yaratıkların içindeki maddeler de somona o doğal pembe rengini verir. Tarlada yetişen somonlar deniz besinlerinden yiyemediklerinden suni şekilde bu pembe rengi kazanması sağlanır. Somonların yemlerine katılarak verilen boyalar hem doğal hem de yapay yolla üretilebilen canthaxanthin ve astaxanthin’dir. Bu bilgi, Özellikle gıda boyalarına alerjisi olanları ilgilendiriyor. Ayrıca tarla somonunda PCB’ler ve diğer tür tarım ilaçları gibi zehirli kimyasallar bulunduğu tespit edilmiştir. Bütün bunlar kanserin, nörolojik problemlerin, bağışıklık sistemi ve hormon bozukluklarının bilinen ve şüphe edilen bütün sebepleri olarak bilinmektedir.
Benim tavsiyem: Tarla balıkçılığıyla yetiştirilmiş somonu sadece mecbur kaldığınızda yiyin, onun dışında denizden tutulanı tercih edin. Konserve olarak satılan somonlar genellikle deniz balıklarıdır. Somonda bulunan Omega-3 yağ asitlerinin aynıları sardalye, uskumru ve aynı zamanda ceviz ve ketentohumunda da bulunmaktadır.
Püf noktası
Balığı pişirirken buğulama, buharda pişirme ve ızgara yöntemlerinden şaşmayın. Balığı kızartmak içindeki bütün yararlı yağ asitlerini yok eder ve serbest radikallerin oluşmasına sebep olur.
Cıva Sorunu
Medya, dönem dönem balıktaki cıva seviyesiyle ilgili haberler yapıyor. Peki ama bu konudan ne kadar eminler? Balıktaki ve deniz ürünlerindeki cıva oranıyla ilgili ortaya çıkan tartışmalar, bu oranların zehirleyici olmadığını gördüklerinde kendiliğinden yok oluyor.
Cıvanın zehirleyici olduğu doğrudur ve bunun insanlara verdiği zararlarla ilgili 1950′lerde Japonya Minamata Koyu yakınlarında pek çok haber çıkmıştır. Orada yaşayan halk, tonlarca cıvanın boşaltıldığı sulardan elde edilen çok sayıda deniz ürünü yemiştir. Ancak uzun süredir yürütülen çalışmalar, bunun gibi özel durumlar dışında, deniz ürünlerinde bulunan cıvanın vücuda zararı olmadığını göstermiştir. Mayıs 2003′te The Lancet’te yayınlanan bir araştırma, düşük miktarlardaki cıvanın kadınlar ya da çocuklar üzerinde zararlı bir etki yarattığına dair bir kanıt bulunamadığını göstermektedir. Bu araştırma, balıklardaki cıva oranının Amerika ve Avustralya’dakiyle aynı olduğu Seychelles Adaları’nda yapıldı. Ama asıl önemli olanı, oranın halkının haftada on iki öğün balık yemesi -yani bizim yaptığımızın neredeyse on katı.
Cıva, suya madenlerin ya da güç istasyonlarının katı atıklarıyla geçmektedir. Alglar* cıvayı emer, küçük zooplankton** hayvanlar algları yer, küçük balıklar zooplanktonları yer ve denizaltındaki beslenme zinciri bu şekilde büyük okyanus balıklarına kadar gider ve en büyük birikme de onlarda olur.
Avustralya ve Yeni Zelanda’daki Gıda Standartlarına (FSANZ) göre, her hafta birkaç kez balık tüketmeliyiz, ama bunu yaparken köpekbalığı, kılıçbalığı, king mackerel ve marlin balığı gibi balıklardan uzak durmalıyız. Bunlar uzun ömürlü balıklardır ve cıvayı uzun süre vücutlarında biriktirirler. Önceleri vücutlarındaki cıva oranlarının yüksek olduğu söylenen, ama daha sonraları temize çıkan balıklar, vatos, ling balığı, gemfish ve güneyde yetişen mavi ton balığıdır. Hamile ve hamile kalmaya karar veren kadınların, altı yaşa kadar olan çocukların orange roughy (bir tür levrek) ve çöpçü balığı tüketiminden uzak durmaları tavsiye edilmektedir. Emziren anneler de eğer dikkatli davranmak istiyorlarsa kendilerini bu gruba dahil edebilirler.
Benim herkese tavsiyem, kılıçbalığı gibi derin deniz balıklarını çok fazla tüketmek yerine, farklı balıklar yemeniz. Çünkü sözünü ettiğimiz gerekli yağ asitlerini riske atmaya hiç gerek yok.