Türkiye’den bir grup doktor tıbbın karanlık yüzüne ışık tutmak için harekete geçti ve eleştirilerini bir kitapta buluşturdu: Tıp Bu Değil.
KÜRŞAD OĞUZ
GAZETE HABERTURK- HT PAZAR
Tıp çok mesafe kat etti. Türlü hastalıklara türlü ilaçlar bulundu, teşhis ve tedavide devrimler oldu, modern cihazlar modern hastanelerle birleşince mucizeler sıradan oldu… Bu madalyonun bir yüzü; diğer yüzündeyse modern Batı tıbbına ciddi eleştiriler var. İlaç şirketlerinin manipülasyonları ve pazarlamaları, aslında pek bir şeyin değişmediğini gösteren korkunç rakamlar, “insan” doktorların ve insan odaklı sağlık sisteminin ortadan kalkması ve dahası… Türkiye’den bir grup tıp insanı bu eleştirilerini bir kitapta buluşturdu: Tıp Bu Değil (İthaki Yayınları).
Editörlüğünü Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu’nun yaptığı kitapta Prof. Dr. Ahmet Özdoğan gibi KBB’ciler, Prof. Dr. Gülümser Heper gibi kardiyologlar, Prof. Dr. Ahmet Aydın gibi beslenme ve metabolizma uzmanları, Uzman Dr. Kaan Arslanoğlu gibi psikiyatrların bugünün tıbbına ve doktorlarına eleştirileri yer alıyor. Bu bir ilk kitap ve devamı gelecek. Bu yazıdaysa kitaptaki çarpıcı tespit ve rakamlarla beraber editör İlknur Arslanoğlu ile yaptığımız kısa söyleşiyi okuyacaksınız.
‘SİSTEM HEKİMLERİ YOK EDİYOR’
Tıp Bu Değil, bir hareket mi? Ne kadar genişleyecek ve içinde kimler yer alacak?
Bunun bir hareket olması düşüncesi başından beri var. Ama bu, sıkı bağları olmayan, kitapta görüldüğü gibi esnek, geniş yelpazeli bir platform olabilir olsa olsa. Bunun bir liderlik sorunu taşımasını da kaygıyla karşılarım.
Bu kitabın devamında neler gelecek?
Genişletilmiş yeni baskılar gelecek. Ayrıca tanıtım ve sorgulama toplantıları, söyleşiler ufukta görünüyor. İlk defa burada söylediğim bir öngörüm var: Tıp fakültesi ders programlarının kitaptaki felsefeye uygun şekilde gözden geçirilmesi.
Bu hareketle kendi varlığınızı yok etmiyor musunuz?
Hekim kimliğime sesleniyorsunuz herhalde. Aslında devam eden bu sistem hekimlerin elinden saygınlığını, meslek onurunu, iş sevgisini, insan sevgisini, umudunu ala ala varlığını yok ediyor.
Bunları söyleyerek kimlerden tepki alıyorsunuz? Veya “insanları doktor ve ilaçtan soğutacaklar” eleştirisine ne dersiniz?
Şu ana kadar olumsuz tepki almadık, olumlu hayli aldık. Bir meslektaşımız, bizim kışkırtmamız yüzünden kötü muamele gördüğüne inanır da hakkımızda böyle bir nefret dalgası kabarır diye az da olsa aklımdan geçirmedim değil. Ama yazdıklarımız doğru okunursa işin yönü oraya doğru gitmiyor.
Modern tıbbın bugünkü en temel problemi ne?
Yazımda da belirttiğim gibi, her tarafı dökülüyor. Diğer yandan bilgim ve deneyimim arttıkça modern tıbbın bazı olanaklarını büyük bir zevkle, yerinde kullanmaya çalışan bir profesyonelim. Tıp pratiğinin en sıcak şekilde içindeyim. Galiba sorunuzun yanıtını buldum: Modern tıbbın tek tek ilacı, teknolojisi, bilgi birikimi değil kötü olan. En kötü yanı örgütlenme, yerinde kullanma ve paylaşımı.
Sizin alanınız olan çocuk hastalıkları konusunda tıbbın yanlışları/yalanları neler?
Çocuk hekimliği pratiğindeki olumsuzluklara doğal olarak çok daha duyarlıyım. Körpe bedenleri etkileyebilecek yanlışlar her insanın içini daha çok acıtır. İlaç kullanımının en azından yarı yarıya azalması gerek. Tetkik istemlerinin de. Ama çocukları örseleyen çoğu zaman tıbbın hekimler tarafından değil, aileler tarafından yanlış anlaşılıp uygulanması olabiliyor. Burada toplumsal kocaman bir yanlış var. Geçenlerde tanı koyduğumuz dört yaşında dünya şirini diyabetli kızımızın annesi, kaşla göz arasında çocuğun onca tetkikten yıpranmış bedenini “kalbim ağrıyor” dedi diye başka bir merkezde çocuk kardiyolojisine “sunmuş”, orada da ekokardiyografi ile birlikte yine gelmişken bir sürü kan tetkiki yapılmış. Tabii bir şey çıkmamış; o uyumlu, akıllı çocuk huysuz, insülin iğnesine tepinen bir yaratık haline gelmiş. Çocuğunu çok seven, üzerine titreyen, genç, modern, işgüzar annenin kurbanlığı! Şöyle söyleyebilirim: İlkçağlarda tanrılara kurban edilen çocukların yerini şimdi ‘tıp tanrısına’ kurban edilen çocuklar aldı.
KOLESTEROL MUAMMASI
Prof. Dr. Ahmet AYDIN- İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi: ‘Tıbbi mafya ucuz ve yan etkisiz sağaltıcıları önermiyor’
“Yıllardır ‘kolesterol yüksekliğinin kalp krizi yaptığı’ iddiasıyla insanları kandıranlar, uzun zamandır bizlerin söylediği, fakat nedense tıbbi mafya tarafından yok sayılan gerçeği ağızlarından kaçırdılar. Evet, ünlü tıp dergisi New England Journal of Medicine’de yayınlanan ilaç firmasının desteklediği bir araştırmada ‘Kalp krizi geçiren insanların yaklaşık yarısının kolesterolü yüksek değil, tam tersine son derece normal’ olduğu kabul ediliyor. Yani anlayacağınız kolesterolü yüksek olan da, olmayan da koroner kalp hastalığı geçiriyor. Yıllardır nasıl kandırıldığınızı anladınız mı? Ama utanmaz kolesterol lobisi bu gerçekten hareketle ‘kolesterol düşürücü ilaçları (statinleri) artık kullanmayın’ diyeceklerine normal kolesterolü olanlar da bu ilaçları kullansın istiyorlar. Çünkü bu zararlı ilaçların faydalı bir yanı da var; iltihabı azaltıyorlar. Tıbbi mafya tamamen duygusal(!) nedenlerle pahalı ve birçok yan etkisi olan bu ilaçların yerine, ucuz ve yan etkisiz iltihap azaltıcıları (balıkyağı, D vitamini, baharatlar, otlar, vb.) hiç önermiyor. Evet, bunlar vicdansız. Daha fazla kazanmak için bilimi de tahrif etmekten çekinmeyerek her şeyi göze alabiliyorlar.”
FDA KOMPLEKSİ
Prof. Dr. Ahmet ÖZDOĞAN – İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi: ‘Bu durum öldüren ilaçlara da onay verdi’
“Sanki ilaç FDA’dan (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) onay aldı mı her şey tamam, hiçbir zararı yok. Bazı tarihsel örnekler vereyim. Dietil stil bestrol 1950-60 yıllarında düşüğe karşı kullanıldı. Bunu kullanan annelerin kız çocuklarında genital organ bozuklukları ortaya çıktı, kendilerinde de vajina ve serviks kanseri arttı. Talidomid ilk kez 1950′li yılların sonlarında Avrupa’da kullanılmaya başladı. Hayvan deneylerinde bir yan etki saptanmadı, gebelerde uyku ilacı olarak ve hamilelik süresinde sabah bulantılarını engellemek için kullanıldı. Ancak hamilelik süresince Talidomid kullanan çok sayıda annenin doğumsal özürlü bebeği oldu (kol ve bacak kusuru). Posicar adlı (tansiyon düşürücü) ilaca FDA 1997′de onay verdi, sonra 100 hastanın ölümü şüphesiyle 1998′de ilacı geri çekti… Tüm bu ilaçları da bazı doktor arkadaşlarımız şuradan onay aldı, bu deneyler yapıldı diye sunmadılar mı?”
KÂĞITTAN PROFESÖRLER
Uzm. Dr. Yavuz DİZDAR – İÜ Tıp Fakültesi: ‘50 yıldır önemli buluş yok’
“Çok değil bundan 20 yıl öncesine kadar, tıp mesleğini (sağlık, hastalık ve hasta) çok iyi bilen hekimlerimiz vardı. Biz öğrenciyken hocalarımız demişti ki “Bir doktor, hasta kapıdan girip sandalyeye oturana kadar derdini anlamazsa bir daha anlayamaz…” Ne var ki Batı tarzı tıp bilimi anlayışı, hekimliği meslek ve sanat olmaktan çıkarıp yayın sayısı, TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) puanı, yeterlilik sınavı gibi birtakım rakamsal değerlere bağladı… Bunlar gerçek değil, kâğıttan profesörlerdir; ilimi, bilimi ve tıbbı yayın puanı ve kongre katılım sertifikasına, hastayıysa klinik araştırma dosyasına indirgeyenlerdir. Olsa olsa kendi akademik hiyerarşilerini yaratırlar. TUS tufanıyla mezun edilen doktorlar, önce diplomalı branş cahillerine dönüşüyor. Doktorun cahil olduğu ortamda, diploma, yayın sayısı, kongre katılımı, yeterlilik belgesi ve akademik titrler daha kalın, kuşe kâğıttan profesörler yaratır. Bugün tıbbın istediğiniz alanına bakın, Batı’nın söyleyebildiği yeni ve geçerli bir şey yoktur. Yakın dönemin en önemli buluşlarının üzerinden en az bir 50 yıl geçti. Radyoaktivitenin keşfi 115 yıl, DNA’nın tanımlanması 50 yıl eder. Bugün kullandığımız cep telefonları Nikola Tesla’nın gerçek buluşunun teknolojik türevidir. Birkaç tane geliştirilmiş yenilikçi ilaç dışında Batı cephesinde artık yeni bir şey yok!”
DİYETTE ÖDENEN DİYET
Prof. Dr. Gülümser HEPER – Kardiyoloji Uzmanı: ‘Zayıflayabilenlerin oranı yüzde 15’
“Kilo vermeye çalışan 21 bin 632 kişide yapılan araştırmada kilosunun yüzde 10′unu kaybedenlerin veya son 3 yıldır en düşük kiloya ulaşanların sayısı sadece yüzde 15. Kilo kaybeden bu grubun yarısı da ticari bir diyet programına, ilaç tedavisine, kitaplara veya diyet programlarına bağlı kalmadan zayıflamış.”
İLAÇ PAZARI
Uzm. Dr. Ali Rıza ÜÇER Radyasyon Onkolojisi Uzmanı: ‘Sağlıklı insanı hasta insana dönüştürüyorlar’
“Modern tıbbın sağlıklı insanı hasta insana dönüştürme hedefi her geçen gün daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Her yıl istikrarlı biçimde büyüyen dünya ilaç pazarı 1 trilyon dolar sınırına yaklaştı. İlaç şirketleri 2010′da dünya çapında pazarlama faaliyetleri için 91 milyar dolar harcadı. Bu harcamanın yüzde 41′ini Avrupa, ABD ve Japonya’nın 10 büyük ilaç şirketi gerçekleştirdi. ABD’de ilaç şirketlerinin 2010′da promosyon giderleri 28 milyar doları aşmış durumda. Bu harcamaların yarıdan fazlası sinir sistemi, kalp damar sistemi ve sindirim sistemi hastalıklarının tedavisinde pazarlanan ilaçlara ait… Endüstrinin dev ilaç şirketlerinin araştırmaya ayırdığı kaynaklar, pazarlamaya ayırdığının yarısı kadar. Yeni ilaç geliştirmekle zorlanan ilaç şirketleri mevcut ilaçların pazarlamasını yoğunlaştırarak kârlarını artırmakta. İlaç satışlarını artırmanın bir diğer yolu hastalık sınırlarının genişletilmesi. ABD’de klinik kılavuzlarda kolesterol eşiği 2001′de yeniden düşürüldüğünde kolesterol düşürücü ilaç kullanımı önerilen insanların sayısı 13 milyondan 36 milyona sıçradı.”
GEREKSİZ OPERASYONLAR
“Sağlıkta dönüşüm programının yarattığı talep patlaması: Kişi başına hastane müracaat sayısı 2002′de 1.9, 2010′da 4.1. ABD’de 2008′de acil servis, poliklinik ve doktor muayenehanelerine başvuranların sayısı 1.2 milyar. Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi istatistiklerine göre ABD’de kişi başına senede 4 muayene düşmekte. Türkiye’deki kişi başına muayene sayısı ABD’nin iki katı. OECD verilerine göre de 2009′da kişi başına muayene sayısı İngiltere’de 5, Fransa’da 4.2, İsveç’te 2.9, Türkiye’de 7.3.” “2010′da yatan hasta sayısı 10.5 milyon. Bunun 2.7 milyonu özel hastanelere ait. Oysa ki 2002 yılında yatan hasta sayısı 5.5 milyon, özel hastanelerde yatan sayısı 550 bindi. 2010 yılında toplam ameliyat ve cerrahi girişim sayısı 8.6 milyon. Bunun 1.8 milyonu özel hastanelerde uygulanmış. Toplumun yüzde 11.5′i her yıl ameliyat ya da cerrahi girişimle karşılaşıyor. Bu ameliyatların 5 milyonu büyük-orta ölçekli ameliyatlar, 3 milyonu küçük ölçekli ameliyatlar. Hiç artış olmasa bile önümüzdeki 10 yıllık periyotta herkese ameliyat ya da cerrahi girişim yapılacak. Oysa ki 2000 yılında toplam ameliyat sayısı 1.6 milyon, özel hastanelerdeki ameliyat sayısı 225 bindi.”
DAHA NEYİ GÖRÜNTÜLEYECEKSİNİZ?
“Türkiye’de 2010′da 5.8 milyon MR, 7.5 milyon BT çekimi yapıldı. Özel sektörde çekilen MR ve BT sayısı 3.1 milyon (1.6 + 1.5). BT çekimi sırasında maruz kalınan radyasyon göz önüne alındığında toplum sağlığı açısından çok riskli bir durum söz konusu. Ortalama her 10 kişiden birine BT, her 13 kişiden birine de MR çekilmiş. 10 yıllık bir süreçte neredeyse toplumun tümüne BT çekilmiş olacak. OECD verilerine göre 2009′da her bin kişiden Avustralya’da 23, Kanada’da 43, Hollanda’da 44, Fransa’da 55, Türkiye’deyse 67 kişiye MR tetkiki yapılmış durumda. Oysa İngiltere Sağlık Bakanlığı 2010′da ciddi radyasyon riskleri nedeniyle gereksiz tomografileri yasakladı. Hiçbir semptomu olmayan sağlıklı kişilerde reklam kampanyalarıyla adeta motorlu taşıt muayenesi gibi check-up yöntemi olarak pazarlanan bilgisayarlı tomografi tetkiklerinin yaygınlaşmasını kısıtlayıcı önlemler alındı.
Uzm. Dr. Uğur YILMAZ Genel Cerrahi Uzmanı: ‘Ağlasan da gülsen de hastasın!’
“Günümüzde hastane ve sağlık kuruluşlarına başvuran kişilerin çoğu artık hasta değil. Bu kişiler hastanelere başvurduğu için istatistiklere hasta olarak giriyor. Bunların bir kısmı gereksiz kullanılan teşhis ve tedavi yöntemleri sayesinde hastalık sahibi de oluyor. Hastanelerde teşhis için artık bir muayene, steteskop, tansiyon aleti ve termometre kullanılmıyor. Hasta anamnezi (ifadesi) bir anlam taşımıyor. Teşhisler kullanmak istediği teşhis ve tedavi metoduna göre hekim tarafından belirleniyor. Bir sorun için hastaneye giden bir hastayı daha sonra başvuru gerekçesinden farklı bir hastalıktan tedavi gördüğünü veya ameliyat edildiğini görebiliyoruz.” “Tıp endüstrisi artık sadece ticari ilaç ve tıbbi malzeme değil yeni hastalıklar ve tıbbi sorunlar da tasarlayabiliyor. Akla gelen her şey ve durum için bir hastalık tanımlanmış. Ayağını titretiyorsan (huzursuz bacak) hastasın, utangaçsan (sosyal anksyete) hastasın, cinsel soğukluk çekiyorsan (erektil disfonksiyon) hastasın, gülüyorsan hastasın, ağlıyorsan hastasın, fazla hareketliysen hastasın (hiperaktivite), yangın çıkarmayı seviyorsan hastasın (piroman), kanında bir maddenin miktarı biraz azalmış veya artmışsa hastasın, genlerin bir başkasına göre biraz farklıysa veya mutasyon varsa hastasın, organların şekli veya hacmi değişmişse hastasın… Modern tıbbın yeni hastalık listesinde yok yok.”
Kaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/757292-10-yil-icinde-herkes-ameliyat-olacak